Son aylarda Ankara ve İstanbulda meydana gelen terörist patlamaların ardından Gaziantep ismi gündeme gelmekte. Bu tür olayların kaynağı olarak Gaziantepin ortaya çıkması Kurtuluş Savaşımızın kahraman şehri Gaziantepin adına gölge düşürmekte.
İstanbul ve Ankara patlamalarında patlatılan araçların veya canlı bombaların hareket noktasının Gaziantep olması konusunda biraz düşünmemiz gerekiyor.
Gaziantepte MİT mi başarısız?
Güvenlik güçleri mi başarısız?
Gaziantepin terör olaylarını izleyen, değerlendiren ve gereken önlemleri alan bütün birimler mi başarısız?
Yoksa bu olaylara neden olan ve kontrol edilemeyen başka gruplar mı söz konusu?
Evet, başka grup veya topluluklar söz konusu.
Kiliste yaşayan her üç kişiden ikisi Suriyeli.
Gaziantepte yaşayan her dört kişiden birisi Suriyeli, ikincisi doğu kökenli...
Gaziantepin ve Kilisin bir türlü kontrol altına alınamayan uzunca bir Suriye sınırı var.
İlimizdeki Suriyeliler arasında kimler var veya kimler olabilir?
Etnik olarak Kürt, Arap ve Türkmen kökenli insanlar var.
Kürt kökenliler arasında PYD, YPG, PKK gibi terör örgütlerinin elemanları veya sempatizanları mevcut.
Arap ve Türkmen kökenliler arasında DEAŞ a sempati duyan veya DEAŞ üyesi olanlar var.
Bunlara yerli sapkınları da eklemek gerekiyor.
Bu kişilerin Suriye ile iletişim kurmalarında sorun yok. İstedikleri zaman Suriye ile telefonla görüşebiliyorlar. Pasaportlarıyla veya kaçak olarak Suriyeye gidip geri dönebiliyorlar. Watsap üzerinden sürekli irtibat halinde olabiliyorlar…
Kilis ve Gaziantepteki sığınmacı nüfusu beş yüz bin. Yani yarım milyon.
El bebek, gül bebek beslediğimiz bu insanlar araçlarına Türkiye plakası, kendilerine kimlik veya tanıtım kartı verilerek kontrol altına alınabilirler mi?
Mümkün değil.
Yaşanan terör olaylarıyla ilgili olarak güvenlik güçlerini yetersiz veya başarısız görmek büyük haksızlık olur. Yerli halkın sorunlarıyla mı, suç ve terör potansiyeli yüksek Suriyelilerle mi ilgilenecekler? MİTi bu sorunun dışında bırakıyorum. Çünkü konuyu yeterince ciddiye alması gereken MİT mensupları Suriyeliler arasına karışarak, onlarla birlikte, onlar gibi yaşayarak büyük ölçüde istihbarat toplayabilirler. Terörün önlenmesi konusunda başrol oynamaları mümkün.
Bir yandan devletten, diğer yandan terörden korkan halkımız sinmiş durumda.
Gelecek çok daha büyük sorunlara gebe. Suriyelilere Türkiye vatandaşlığı verilmesi söylentileri sosyal medyada gezinip duruyor.
Suriyelilerin çoğunun üç veya dört evli olduğunu belki birçok vatandaşımız bilmemekte. Sürekli çocuk yapmaktalar ve nüfusları hızla artmakta. Yakın gelecekte Suriyeli nüfusun on milyonları aşacağı kesin. Belirli nüfus yoğunluğundan sonra Türkiye üzerinde hak iddia etmeye başlayacaklar. Başımızda bir de Arap sorunu patlayacak.
AB rüşvet vererek Türkiyenin tamamını sığınmacı kampı haline getirmeye çalışıyor. Bu ülkemiz için son derece tehlikeli bir tuzaktır.
Soruna çözüm ararsak nasıl bir sonuç çıkar?
Sınır boyu tavizsiz kontrol edilmeli, kaçak geçişlerde vur emri verilmeli ve vuran hakkında soruşturma açılmamalı.
Kent merkezindeki Suriyeliler kent dışına, mümkünse sınır boyunda kurulacak kamplara taşınmalı.
Ülke ve il sınırları içindeki Suriyelilere belirli bir süre, mesela iki/üç yıl gibi Türkiyede kalma izni verilmeli, bu izin yenilenmemeli. Süresi dolan ülkeyi terketmeli…
Türkiyenin sığınmacılara harcadığı on milyar dolar AB ve Birleşmiş Milletler tarafından geri ödenmeli. Bundan sonraki harcamalar da Unesco, BM, AB ve Arap Birliği tarafından kurulacak bir fondan karşılanmalıdır.
Gaziantep ve Kiliste Sığınmacı Polis Birimleri kurulmalı, bu birimler üniformalı, sivil ve istihbarat elemanları ile donatılıp yeterli sayıda desteklenmelidir.
Suça karışan her sığınmacı derhal kendi ülkesine sınır dışı edilmeli…