Aslında hayatın kendisi sadece bir kaos. Teoride de, pratikte de...
Yapılan ufak tefek oynamalar bile ileri zamanda büyük değişikliklere yol açabiliyorken, her yeni gün, kararımız olmayan onlarca başka insan kararıyla hayatlarımızın kalan kısmı tayin ediliyor.
Bütün bu kanunlar, koşullar, ahlaki düzenlemeler bir çok değişikliği de beraberinde getiriyor ve farkında olmadan içinde buluyorsun kendini…
Değişen sanat, dönüşen toplum, her gün daha fazla harcanan emek, her gün biraz daha körelen akıl...
Tabi bir de para uğruna acı çeken onca insan var. Aynı uğurda yok edilen koca bir dünya.
Herşeyden sıkılıyoruz, en başta birbirimizden, telefondan, kıyafetten...
Uzunluktan sıkılıyoruz ve yavaşlıktan. Çünkü zaman kaybetmeye tahammülümüz yok.
Herkesin bir an önce evlere gidip, dizi, yarışma ya da maç izlemesi lazım.
İnsanları yakınlaştırmak adına yapılmış ne kadar iletişim aracı varsa, aslında araları açıyor.
Artık aynı etkinliğe giden 5 arkadaş, o etkinlikte geçen anları birbirleri yerine hiç tanımadıkları takipçilerle paylaşmayı tercih ediyor.
Bu kadar insanın, bu kadar farklı algı ve aklın, bu kadar az bir araya gelebildiği bir çağda, alınan kararların doğruluğundan nasıl şüphe etmeyiz?
Bu bilgiler ışığında mutlu olmak ve hayata dört elle tutunmaya çalışmak hayli güç.
Zaten insanı hayatta tutan şey, dünyadan alacağı hazlardan çok, dünyanın ondan alabilecekleri ve elbette çok üzüleceklerini bildiği ailesi. Yani yine, tutunmaya çalıştığın şu hayata başlamana karar vermiş başka birileri.
Hayata tutunmak…
Tutunmak adına verilen mücadele..
Hırsla başlayan yalanlar…
Yalan üzerine kurulu dünyalar..
Mutluluk adına oynanan oyunlar..
Hepsi ama hepsi hayatımızın bir parçası..
Bazen hüzünlü.. Bazen kaprisli.. Bazen sinirli.. Öfkeli…
Hayata tutunmak adına verilen mücadelenin o kadar çok adı var ki..
Biz hangisiyiz bilemedim…
İyi haftasonları..