Abartılı gelmesin sakın.. Gördüğüm kadarıyla Türkiye'de ve Gaziantep'te ÖLÜ TOPRAĞI KALKIYOR.. Kırkayak (ki simgesi olan 40 ayaklı sütunu bile yok ettiler) parkından başlayıp Demokrasi meydanına kadar uzanan kalabalığı sanırım hiçbir siyasi parti sağlayamaz..
Ve hangi parti, hangi kuruluş aylar öncesi organizasyon yapsa, 30-40 bini bulan insan kalabalığını toplayamaz..
Ama toplandılar..Hemde ayrı bölgelerden gelenlerle.. Birbirinden habersizce, herkesin bir gün içerisinde sosyal medyadan haberleşip buluştuğu yer oldu Kırkayak parkı.. Oradaydım elbette.. Baktım gelenlere.. Gençlere yaşlılara.. Çocuklara, kadın ve erkeklere.. Nasıl bir heyecan, nasıl bir umutlanma hali görmeliydin...
Sağdan soldan, önden arkadaş nasıl da geliyorlar, kızlı erkekli gruplar.. Öğrenciler ve yaşını başını almış kadınlar.. Kimseye partili veya marjinal grup üyesi diyemiyorsunuz, çünkü öyle bir görüntü yok.. Siyasi olarak bir CHP birde İşçi Partisinin yöneticilerini görüyorum.. Ama onlarda bir tane bile parti bayrağı yok.. Varsa da yoksa da son zamanlarda taşımanın adeta suç haline getirildiği Türk bayrakları var...
MİLLETLE GELEN MİLLETİ ANLAMAZSA
Doğrusunu söylemem gerekirse akın akın dalga dalga gelen insanlar yüzünden Kırkayak bahçesinin boşta kalan kısmı kalabalığı almıyor ve caddeye taşınıyorlar.. Çevreye bakıyorum, resmi kıyafetli polis yok.. Tanıdıklarım var sivil olarak sadece onları görüyorum.. İstanbul ve başka illerdeki vatandaşları adeta sinek gibi gören Çevik Kuvvet mensupları veya biber gazcı görünümdekiler ortalıkta yok.. Resmi olarak tek trafik polisleri var..
Hoşuma gidiyor bu görüntü.. Zaten doğrusu da bu aslında.. Vatandaşa nasıl davranırsan karşılığını da o şekilde alırsın.. Öfkeler niye patlıyorki zaten.. İstanbul'da olanlar hangi vicdana sığar.. Nasıl bir ruh halidir ki, karşınızda savunmasız insanlara hemde kurallara aykırı biçimde yakın mesafeden yüzüne biber gazı sıkarsın..Bu gazı yiyenler gün gelir tepki vermeye başlar..Nitekim yaşananlar bu değilmi...İnsanları boğacak hale getirirsen, sonunda tepkisini mutlaka alacaksın..
İşte Türkiye'nin geldiği durum da tam burası.. Basit bir eylem yapılan hoşgörüsüzlük sonucu toplumsal öfkeye ve tepkiye dönüşüyor.. Ne yazık ki, Milletle gelenlerin milleti anlamamaya başladığı dönemlerde, bu tür sonuçlar kaçınılmazdırSizler gibi düşünmeyenleri düşman gibi görmeye başlamak, tehlikenin gelişini kapı aralamaktır.. Oysa ülkeyi yönetiyorsanız, hemde gerçekten çok önemli projeleri hayata geçiriyor, ekonomide dünyayı kıskandıracak hale getiriyorsanız, bunu kendi halkınıza ayrımcılık yaparak, kibir egosuna kapılarak yok etmemelisiniz.. Ne varki, Türkiye bu noktaya getirildi..O kadar başarılı hizmetler, basit bir öfkeye adeta kurban edildi..
AYNI DÜŞÜNCEDEYİM
Bu doğrultuda dün Cüneyt Özdemir ve Yavuz Semerci çok önemli konulara değinmiş ve çok masumane bir başlangıcın nelere taşındığının çeşitli örneklerini vermişti.. Aynı düşüncedeyim her ikisiyle de.. Bakın Cüneyt Özdemir'in dünkü yazısından yaptığım alıntıya...
"Gezi Parkı eylemleri aslında uzun süren bir gerilimin sonucu. Benim tabirimle 'düdüklü tencere demokrasimiz'in baskıya dayanamamasının beklenen bir sonucu. Hatırlarsanız daha iki gün önce İstanbul'daki yeni oluşan havayı sizlere aktarmıştım. Konuştuğum insanlardaki tedirginlikten ve 'yılgınlıktan' bahsetmiştim. Özellikle son aylarda iktidarın 'dediğim dedik' tavrı, hoşgörüsüzlüğü ve hoyratlığının toplumun bir kesiminde yarattığı havayı aktarmıştım. Gezi Parkı eylemlerinin çevreci başlayıp hükümet karşıtı bir havaya bürünmesinin nedeni tam da bu. Mehmet Ali Alabora eylemlerin ilk gecesinde "Olay sadece Gezi Parkı değil anlamıyor musunuz?" diyordu. Peki neydi? İşte tam da şu saydıklarımdı. Bugün gerek Gezi Parkı'nda gerekse Türkiye ve dünyanın farklı yerlerinde bu eylemlere destek verenlerin adını koyamadıkları şey aslında Türkiye'de son zamanlarda oluşan bu 'yeni' hava. Daha doğrusu oluşturulan siyasi basınçtan artık hava alınamıyor olması. Binlerce insanı sabaha doğru köprüyü yürüyerek geçirten, dünyanın pek çok ülkesinde Türkleri bir araya getirten Cem Yılmaz'ından Kenan Doğulu'suna, Tarkan'ından Sezen Aksu'suna 'Çarşı'sından 'Ultra Arslan'ına, hayatlarında ilk kez siyasi bir olay hakkında açıklama yaptıran, tavır koyduran, omuz omuza getiren bu işte: DEMOKRASİ.
Bu insanlar artık Gezi Parkı'ndaki ağaçları savunacak kadar bile demokrasi havası kalmamasına karşı çıkıyorlar. Masum demokratik bir eylemin bile bu kadar gazlı ve böylesine kanlı bastırılmasına öfke duyuyorlar. Ne bir liderleri var ne de bir partileri. Hiç boşuna örgüt mörgüt aramayın, Ergenekoncu diye yaftalamayın bu sefer bunu hiç kimseye yutturamazsınız.
Yavuz Semerci'de farklı gözle bakıyor ve bu günlere gelişin özetini yapıyordu adeta.. O'nu da okuyalım isterseniz...
"Eğer bir ülkede binlerce kişi bir şeyler anlatmaya çalışıyorsa, yürüyorsa, 48 saattir gaz yemesine rağmen vazgeçmiyorsa, iktidar "Malum çevreler" demekten vazgeçmeli...
Bence iktidar olup biteni anlamakta zorluk çekiyor. Yürüyen insanların motivasyonu biriken enerjinin açığa çıkmasıdır. Bu noktayı kaçırıyor..
Sorun, sandıkta galip çıkan bir hükümeti hazmedememek değil. O cumhuriyet mitinglerinin konusuydu.
Bir başka algı ortaya çıktı...Bu ülkenin muhafazakarları ve İslamcıları var. Onların da bir partisi var. Ve seçimleri kazanıyorlar. Ancak son zamanlarda iktidarın bazen tasarı olarak gündeme getirdiği sonra geri çektiği, bazen de Başbakan Tayyip Erdoğan'ın yaşam tarzlarına yönelik aşağılayıcı yaklaşım gösterdiği ve dindarlardan farklı yaşayan kesimler var. Ötekileştirilenler artık muhafazakarlar değil, laikler, Atatürkçüler, liberaller, milliyetçiler... Gençler, kadınlar... Bu kişiler yaşam alanlarının daraltılmak istendiğini sanıyorlar.
"Alın içkiyi evde için", "içiyorlar sonra eve gidip karılarını dövüyorlar" söylemleri. Dindar nesil, ayık nesil projeleri. Metrolarda ahlaklı davranın anonsları... İçki içenleri kapalı mekanlara sokma girişimleri... "Ben yaptım oldu, ben yaparım olur" gibi baskıcı söylemler.
İktidar sorunun kendilerini devirmek olarak algılıyor. Bu yönde çalışan siyasal gruplar olabilir. İllegal faaliyet olmadığı sürece demokrasinin içinde olan çalışmalardır. Ancak sokaklara çıkanlar, başbakanın sadece yaşam tarzlarından dolayı kendilerinden nefret ettiğini düşünüyor., Ve çok kızgınlar. Birkaç gündür süren eylemin partisiz başlamasının temel nedeni bu...
"Sandıkta alırlar boylarının ölçüsünü. Biz çoğunluğuz" demenin lüksüne sahip değil hiç kimse. Çünkü bu ülkenin yüzde 5'i bile her gün sokaklara çıksa derttir, sıkıntıdır. O yüzden bizi yönetenler, herkesin iktidarı olduğunu gösterebilmeli...
Evet.. Her iki yazar da eleştirel noktada yaklaşıyorlar ama yapılan yanlışlar konusunda uyarılar yapıyorlar.. Şu bir gerçek ki, bizler Ülkede kaos istemiyoruz.. Huzurumuzun bozulmasına razı değiliz. Yanıbaşımızda bizi yok etmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürmemeliyiz..Türkiye'nin bütünlüğünü bozucu oyunların oynanmasına müsaade etmemeliyiz.. Sayın Başbakan bu ülkede %50'nin de başbakanı..Yani hepimizin Başbakanı.. Keşke o balkon konuşmasına tekrar bakabilse... Keşke bir tatile çıkıp, yanına hoşuna giden sözleri söyleyenlerin yerine gerçekçi konuşan birkaç kişiyi alıp onları dinlese...
ULUSAL MEDYANIN GERÇEK YÜZÜ GÖRÜNDÜ
Hani biz Gaziantep'te yerel medya birçok haberi görmüyor, bazı çevrelerin etkisinde kalıyor, belediyelerin kontrolüne giriyor filan diye eleştiriyorduk yaa...Taksim olayıyla birlikte aynı hastalığın hemde misliyle fazlasını ulusal medyada görünce, yerele kızmanın fazla bir anlamı kalmadığını gördüm..
Eğer bir ülkede medya var olan ve dünyanın gözünü çevirdiği olayları görmezden geliyorsa, o ülkede demokrasinin olduğunu kimse söyleyemez bana.. Sosyal medya olmasa, birde Halk TV ile artı1 haber yayınlamasa, Türkiye'de neler olup bitiyor haberimiz olmayacak.. Yıllarımızı verdiğimiz ve çalışanlarıyla artık dost haline geldiğimiz NTV ile CNNTürk bile görmüyorsa, Habertürk'e ve diğerlerine söyleyecek söz bulamıyoruz..
Bilemiyorum, anlayamıyorum.. Çünkü halk sayesinde var olan, halkın izlemesi ve okumasıyla hayat bulan televizon kanalları ve gazeteler, o halkın haber alma hakkını engelliyorsa, bunun adı gazetecilik değildir.. Aynısını Gaziantep'te yaşıyorduk zaten.. Meğerse Türkiye'de hergün saatlerce izlediğimiz kanallar da aynı hastalığa kapılmış.. Neyse ki, hepsi de sosyal medyada Twitter ve Facebook sayesinde ortaya çıktılar. Rezil oldular.. Hele Dünya basını sürekli olarak canlı yayın yaparken, Türkiye'dekilerin ekranlarında gereksiz programlar yayınlaması, herkesi çileden çıkarttı..
HEPİNİZE İYİ HAFTALAR
Abartılı gelmesin sakın.. Gördüğüm kadarıyla Türkiye'de ve Gaziantep'te ÖLÜ TOPRAĞI KALKIYOR.. Kırkayak (ki simgesi olan 40 ayaklı sütunu bile yok ettiler) parkından başlayıp Demokrasi meydanına kadar uzanan kalabalığı sanırım hiçbir siyasi parti sağlayamaz..Ve hangi parti, hangi kuruluş aylar öncesi organizasyon yapsa, 30-40 bini bulan insan kalabalığını toplayamaz..Ama toplandılar..Hemde ayrı bölgelerden gelenlerle.. Birbirinden habersizce, herkesin bir gün içerisinde sosyal medyadan haberleşip buluştuğu yer oldu Kırkayak parkı.. Oradaydım elbette.. Baktım gelenlere.. Gençlere yaşlılara.. Çocuklara, kadın ve erkeklere.. Nasıl bir heyecan, nasıl bir umutlanma hali görmeliydin...Sağdan soldan, önden arkadaş nasıl da geliyorlar, kızlı erkekli gruplar.. Öğrenciler ve yaşını başını almış kadınlar.. Kimseye partili veya marjinal grup üyesi diyemiyorsunuz, çünkü öyle bir görüntü yok.. Siyasi olarak bir CHP birde İşçi Partisinin yöneticilerini görüyorum.. Ama onlarda bir tane bile parti bayrağı yok.. Varsa da yoksa da son zamanlarda taşımanın adeta suç haline getirildiği Türk bayrakları var... MİLLETLE GELEN MİLLETİ ANLAMAZSA Doğrusunu söylemem gerekirse akın akın dalga dalga gelen insanlar yüzünden Kırkayak bahçesinin boşta kalan kısmı kalabalığı almıyor ve caddeye taşınıyorlar.. Çevreye bakıyorum, resmi kıyafetli polis yok.. Tanıdıklarım var sivil olarak sadece onları görüyorum.. İstanbul ve başka illerdeki vatandaşları adeta sinek gibi gören Çevik Kuvvet mensupları veya biber gazcı görünümdekiler ortalıkta yok.. Resmi olarak tek trafik polisleri var..Hoşuma gidiyor bu görüntü.. Zaten doğrusu da bu aslında.. Vatandaşa nasıl davranırsan karşılığını da o şekilde alırsın.. Öfkeler niye patlıyorki zaten.. İstanbul'da olanlar hangi vicdana sığar.. Nasıl bir ruh halidir ki, karşınızda savunmasız insanlara hemde kurallara aykırı biçimde yakın mesafeden yüzüne biber gazı sıkarsın..Bu gazı yiyenler gün gelir tepki vermeye başlar..Nitekim yaşananlar bu değilmi...İnsanları boğacak hale getirirsen, sonunda tepkisini mutlaka alacaksın..İşte Türkiye'nin geldiği durum da tam burası.. Basit bir eylem yapılan hoşgörüsüzlük sonucu toplumsal öfkeye ve tepkiye dönüşüyor.. Ne yazık ki, Milletle gelenlerin milleti anlamamaya başladığı dönemlerde, bu tür sonuçlar kaçınılmazdırSizler gibi düşünmeyenleri düşman gibi görmeye başlamak, tehlikenin gelişini kapı aralamaktır.. Oysa ülkeyi yönetiyorsanız, hemde gerçekten çok önemli projeleri hayata geçiriyor, ekonomide dünyayı kıskandıracak hale getiriyorsanız, bunu kendi halkınıza ayrımcılık yaparak, kibir egosuna kapılarak yok etmemelisiniz.. Ne varki, Türkiye bu noktaya getirildi..O kadar başarılı hizmetler, basit bir öfkeye adeta kurban edildi.. AYNI DÜŞÜNCEDEYİM Bu doğrultuda dün Cüneyt Özdemir ve Yavuz Semerci çok önemli konulara değinmiş ve çok masumane bir başlangıcın nelere taşındığının çeşitli örneklerini vermişti.. Aynı düşüncedeyim her ikisiyle de.. Bakın Cüneyt Özdemir'in dünkü yazısından yaptığım alıntıya..."Gezi Parkı eylemleri aslında uzun süren bir gerilimin sonucu. Benim tabirimle 'düdüklü tencere demokrasimiz'in baskıya dayanamamasının beklenen bir sonucu. Hatırlarsanız daha iki gün önce İstanbul'daki yeni oluşan havayı sizlere aktarmıştım. Konuştuğum insanlardaki tedirginlikten ve 'yılgınlıktan' bahsetmiştim. Özellikle son aylarda iktidarın 'dediğim dedik' tavrı, hoşgörüsüzlüğü ve hoyratlığının toplumun bir kesiminde yarattığı havayı aktarmıştım. Gezi Parkı eylemlerinin çevreci başlayıp hükümet karşıtı bir havaya bürünmesinin nedeni tam da bu. Mehmet Ali Alabora eylemlerin ilk gecesinde "Olay sadece Gezi Parkı değil anlamıyor musunuz?" diyordu. Peki neydi? İşte tam da şu saydıklarımdı. Bugün gerek Gezi Parkı'nda gerekse Türkiye ve dünyanın farklı yerlerinde bu eylemlere destek verenlerin adını koyamadıkları şey aslında Türkiye'de son zamanlarda oluşan bu 'yeni' hava. Daha doğrusu oluşturulan siyasi basınçtan artık hava alınamıyor olması. Binlerce insanı sabaha doğru köprüyü yürüyerek geçirten, dünyanın pek çok ülkesinde Türkleri bir araya getirten Cem Yılmaz'ından Kenan Doğulu'suna, Tarkan'ından Sezen Aksu'suna 'Çarşı'sından 'Ultra Arslan'ına, hayatlarında ilk kez siyasi bir olay hakkında açıklama yaptıran, tavır koyduran, omuz omuza getiren bu işte: DEMOKRASİ.Bu insanlar artık Gezi Parkı'ndaki ağaçları savunacak kadar bile demokrasi havası kalmamasına karşı çıkıyorlar. Masum demokratik bir eylemin bile bu kadar gazlı ve böylesine kanlı bastırılmasına öfke duyuyorlar. Ne bir liderleri var ne de bir partileri. Hiç boşuna örgüt mörgüt aramayın, Ergenekoncu diye yaftalamayın bu sefer bunu hiç kimseye yutturamazsınız. Yavuz Semerci'de farklı gözle bakıyor ve bu günlere gelişin özetini yapıyordu adeta.. O'nu da okuyalım isterseniz..."Eğer bir ülkede binlerce kişi bir şeyler anlatmaya çalışıyorsa, yürüyorsa, 48 saattir gaz yemesine rağmen vazgeçmiyorsa, iktidar "Malum çevreler" demekten vazgeçmeli...Bence iktidar olup biteni anlamakta zorluk çekiyor. Yürüyen insanların motivasyonu biriken enerjinin açığa çıkmasıdır. Bu noktayı kaçırıyor..Sorun, sandıkta galip çıkan bir hükümeti hazmedememek değil. O cumhuriyet mitinglerinin konusuydu. Bir başka algı ortaya çıktı...Bu ülkenin muhafazakarları ve İslamcıları var. Onların da bir partisi var. Ve seçimleri kazanıyorlar. Ancak son zamanlarda iktidarın bazen tasarı olarak gündeme getirdiği sonra geri çektiği, bazen de Başbakan Tayyip Erdoğan'ın yaşam tarzlarına yönelik aşağılayıcı yaklaşım gösterdiği ve dindarlardan farklı yaşayan kesimler var. Ötekileştirilenler artık muhafazakarlar değil, laikler, Atatürkçüler, liberaller, milliyetçiler... Gençler, kadınlar... Bu kişiler yaşam alanlarının daraltılmak istendiğini sanıyorlar. "Alın içkiyi evde için", "içiyorlar sonra eve gidip karılarını dövüyorlar" söylemleri. Dindar nesil, ayık nesil projeleri. Metrolarda ahlaklı davranın anonsları... İçki içenleri kapalı mekanlara sokma girişimleri... "Ben yaptım oldu, ben yaparım olur" gibi baskıcı söylemler. İktidar sorunun kendilerini devirmek olarak algılıyor. Bu yönde çalışan siyasal gruplar olabilir. İllegal faaliyet olmadığı sürece demokrasinin içinde olan çalışmalardır. Ancak sokaklara çıkanlar, başbakanın sadece yaşam tarzlarından dolayı kendilerinden nefret ettiğini düşünüyor., Ve çok kızgınlar. Birkaç gündür süren eylemin partisiz başlamasının temel nedeni bu... "Sandıkta alırlar boylarının ölçüsünü. Biz çoğunluğuz" demenin lüksüne sahip değil hiç kimse. Çünkü bu ülkenin yüzde 5'i bile her gün sokaklara çıksa derttir, sıkıntıdır. O yüzden bizi yönetenler, herkesin iktidarı olduğunu gösterebilmeli... Evet.. Her iki yazar da eleştirel noktada yaklaşıyorlar ama yapılan yanlışlar konusunda uyarılar yapıyorlar.. Şu bir gerçek ki, bizler Ülkede kaos istemiyoruz.. Huzurumuzun bozulmasına razı değiliz. Yanıbaşımızda bizi yok etmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürmemeliyiz..Türkiye'nin bütünlüğünü bozucu oyunların oynanmasına müsaade etmemeliyiz.. Sayın Başbakan bu ülkede %50'nin de başbakanı..Yani hepimizin Başbakanı.. Keşke o balkon konuşmasına tekrar bakabilse... Keşke bir tatile çıkıp, yanına hoşuna giden sözleri söyleyenlerin yerine gerçekçi konuşan birkaç kişiyi alıp onları dinlese... ULUSAL MEDYANIN GERÇEK YÜZÜ GÖRÜNDÜ Hani biz Gaziantep'te yerel medya birçok haberi görmüyor, bazı çevrelerin etkisinde kalıyor, belediyelerin kontrolüne giriyor filan diye eleştiriyorduk yaa...Taksim olayıyla birlikte aynı hastalığın hemde misliyle fazlasını ulusal medyada görünce, yerele kızmanın fazla bir anlamı kalmadığını gördüm..Eğer bir ülkede medya var olan ve dünyanın gözünü çevirdiği olayları görmezden geliyorsa, o ülkede demokrasinin olduğunu kimse söyleyemez bana.. Sosyal medya olmasa, birde Halk TV ile artı1 haber yayınlamasa, Türkiye'de neler olup bitiyor haberimiz olmayacak.. Yıllarımızı verdiğimiz ve çalışanlarıyla artık dost haline geldiğimiz NTV ile CNNTürk bile görmüyorsa, Habertürk'e ve diğerlerine söyleyecek söz bulamıyoruz..Bilemiyorum, anlayamıyorum.. Çünkü halk sayesinde var olan, halkın izlemesi ve okumasıyla hayat bulan televizon kanalları ve gazeteler, o halkın haber alma hakkını engelliyorsa, bunun adı gazetecilik değildir.. Aynısını Gaziantep'te yaşıyorduk zaten.. Meğerse Türkiye'de hergün saatlerce izlediğimiz kanallar da aynı hastalığa kapılmış.. Neyse ki, hepsi de sosyal medyada Twitter ve Facebook sayesinde ortaya çıktılar. Rezil oldular.. Hele Dünya basını sürekli olarak canlı yayın yaparken, Türkiye'dekilerin ekranlarında gereksiz programlar yayınlaması, herkesi çileden çıkarttı.. HEPİNİZE İYİ HAFTALAR