Geçen haftaki yazımda yangından mal kaçırırcasına İsviçre’de düzenlenen “Ukrayna Barış Konferansı’na değinmiş, savaşan taraflardan Rusya’nın konferansa davet edilmemesini art niyetli bulmuş, Ukrayna zirvesine 'ekümenik' sıfatıyla katılan Fener Rum Patriği’nin sanki “devlet başkanı” gibi uluslararası bildiriye imza atmasını eleştirmiş ve “Fener Rum Patrikliği ne zamandan beri “Türkiye'nin Vatikan’ı” oldu?” diye sormuştum.

 “Özü itibariyle ‘evrensel’ ve ‘tüm alemi kapsayan” anlamlarını taşıyan Ekümenik; daha çok Hristiyan dünyasında kullanılan bir kavramdır. “EKÜMENİZM” ise (evrenselliği/küreselliği), bütün dünya kiliselerini ve hatta dinlerini tek çatı altında toplamayı hedefleyen hareketin adıdır.”
“Dünya Patriği” anlamına da gelen EKÜMEN kavramı, “Fener Rum Patrikhanesi’ni tüm Ortodoksların merkezi ve lideri olarak kabul etme” anlamına geliyor.
Bu kavram, tarihte ilk kez Yavuz Sultan Selim döneminde ortaya çıkmıştır. 1517’de Sultan Selim’in Mısır’ı fethinden sonra İskenderiye ve Antakya Patrikleri İstanbul’daki Patrikliğe bağlanmış ve buradaki yönetimde kendilerini “Dünya Patriği” yani; Ekümen olarak ilan etmiştir.”
“Patrikhane’nin “Dünyada yaklaşık 225-300 milyon cemaati vardır. Bu yönüyle sayı bakımından Roma Katolik Kilisesi ve Protestan Kilisesi'nden sonra üçüncü büyük Hristiyan mezhebidir.”

Türk yasalarına göre “Fener Rum Patrikhanesi” Fatih Kaymakamlığı’na bağlı dini bir kuruluştur. Bu nedenle “Ekümenik” sıfatını kullanamaz. KHK yetkisi olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu kavramı kullanmayı tercih etmesi kanunlarımız ile çelişki yaratmaktadır. 
Bu ikircikli davranışlar hem Patrikhaneye hem de taraftarlarına cesaret vermektedir. Örneğin; çeşitli temaslarda bulunmak üzere Trabzon’a giden Fener Rum Patriği Bartholomeos’a; arkasında “Ekümenik Patrik Bartholomeos” yazılı bir forma hediye edilmiş, devlet başkanı gibi karşılanmasına ise sessiz kalınmıştı. Türk yasaları Patrik için geçerli değil midir? 

“Ekümenik Patriği” kavramının kullanılması uluslararası ilişkilerde faydalı olacağını düşünenler ile bu kavramın kullanılmasının ülkenin bekası ve İslam dini için tehlikeli olduğunu savunanlar sürekli çatışıyor. Hangisinin doğru olduğu konusunda kafalar karışık ve gereksiz tartışmalar sürüyor!
“Ekümenik Patrik” unvanı doğru ise, neden yasaklanıyor veya ülkenin geleceği açısından tehlikeli görülüyorsa, bu unvan niçin Cumhurbaşkanlığı düzeyinde kullanılıyor? Türk devletinin bunu açıklığa kavuşturması gerekiyor.  Biri çıksa, “madem Ekümenik unvanı uluslararası ilişkilerde faydalı olacak, “Halifelik” de İslam dünyası ile ilişkilerde faydalı olur!” derse, ne cevap verilecek? Bu kadar önem arz eden unvan askıda kalmamalı, tartışılır olmaktan çıkarılarak net ve açık olarak yasalarda yerini almalıdır.
“Ekümenik Patrik” unvanı verilmesinin sakıncaları tarihsel boyunca dile getirilmiştir. Patrikhane’nin istekleri üç grupta toplanmaktadır
1-Patrikhane’ye tüzel kişilik verilmesi,
2-Ekümenliğinin tanınması
3– Ruhban Okulunun açılması.
Patrikhane’nin, din ve vicdan özgürlüğü kılıfında Türkiye’den beklediği istekler; “masum istekler” gibi görünüyor. Lakin Türk Ortodoks Patrikhane’si Basın Sözcüsü Sevgi Erenerol, bu isteklerin masum olmadığını, Patrikhanenin asıl amacının Batılı devletlerin desteği ile “Türkiye’de özerk bir Ortodoks devleti kurmak” olduğunu iddia ediyor ve Türk yetkililerini uyarıyor. Hem de bir Ortodoks olarak.
Bu görüşe karşı çıkanlar da var. Diyorlar ki; “Türkiye’de Rum’mu kaldı, Pontus hayalleri olacak! Bu devleti Ortodokslar falan yıkamaz, bu milletin içindeki olası hainler varken… 15 Temmuz’u Ortodokslar mı yaptı? Cevap verelim!
FETÖ nasıl ki, devletin kılcal damarlarına sızıp ülke vatandaşına kâbus yaşattı ise Patrikhane’nin; ismi “Ahmet, Süleyman, Yavuz, Kadir vs.” gibi isimleri olan, bir başarı hikayesi ile devlete sızdırılmış gizli Hristiyan ajanlarının olmadığını nereden bileceğiz?
“İki ucu boklu değnek!”

Fener Rum Patriği, küresel emperyalist güçlerden almış olduğu destekle bütün Hıristiyan mezheplerini EKÜMENLİK adı altında toplamaya çalışmaktadır. Ayrıca Müslüman tarikat ve cemaatlere sızarak, kontrolü ele geçirme hedefleri bulunmaktadır.
Dünyanın her yerinde sahte mehdiler, sahtekâr din adamları, sahte şeyhler, gavslar türetilerek; halkı İslam dininden soğutma ve Hristiyanlığa yöneltme projeleri gündemdedir. Bunun için Batı Trakya’da olduğu gibi kendilerine bağlı Tekkeler-Dergâhlara…  Georgios Kalancis Efendi gibi “Helen Müslüman” sahte müftülere ve yerli işbirlikçilere ihtiyaçları vardır.

Sonuç olarak; Tarikat ve cemaatlerin yanında Patrikhane’nin de yanlış amaçlarda kullanmalarını engellemek için diplomatik ve anayasal tedbirler mutlaka alınmalıdır. Ancak alınacak tedbirlerin, yasalarla yasaklama ve kısıtlama biçiminde olması, Türkiye’yi uluslararası arenada zor duruma bırakabilir.
Yapılacak iş; dini gurupların yasadışı faaliyetlerinin engellenmesi ve iç denetiminin sağlıklı yapılmasıdır. Yani kontrol altında tutulmasıdır. Başka bir deyişle, bilimsel ve tarihsel denge göz önünde bulundurularak mütekabiliyet esasına göre bir çözüm samimiyetle bulunmalıdır.
.