Türkiye’nin Ukrayna ile Rusya arasındaki savaşın sona erdirilmesi için gösterdiği sağduyulu arabuluculuk girişimleri, küresel güçlerin devreye girmesi ile boşa çıkarılmaya çalışılıyor. Şimdi sözde yeni bir barış anlaşmasının zeminini oluşturmaya çaba gösteriyorlar.

Bu bağlamda İsviçre’de 92 ülkenin katılımı ile tek taraflı bir barış konferansı düzenlendi ve Türkiye dahil 92 ülke katıldı. Konferansın sonuç bildirgesinde 84 ülkenin imzası ile “Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne yönelik desteğin devam edeceği vurgulanarak, ülkenin gıda ve enerji güvenliğine yönelik tedbirlere değinildi.

Kim ne derse desin Rusya’nın davet edilmediği bu sözde barış konferansı, hiçbir işe yaramaz. Neden mi? Çünkü ateşkes yapılmadığı sürece barışın esamesi bile okunmaz ve iki taraftan insanlar ölmeye ve öldürmeye devam eder.

Ukrayna Barış Konferansı’nda bizi doğrudan ilgilendiren bir skandala imza atıldı.  “Ekümenik Patrik” meselesi… Basında çıkan haberlere göre, Fener Rum Patriği Bartholomeos, Ekümenik (devlet başkanı) sıfatıyla bazı görüşmelerde bulunmuş ve uluslararası bildiriye imza atmış. Merakımı mazur görün! Hangi sıfatla? Burada sorulması gereken soru şu: “Fener Rum Patrikliği ne zamandan beri “Türkiye'nin Vatikan’ı” oldu?” 

Rum Patriği, Lozan Anlaşması’na göre Fatih Kaymakamı seviyesindedir. Bu tür uluslararası toplantılara “ekümenik “sıfatı ile katılmasının ardındaki gerçek mutlaka sorgulanmalıdır. Sorgulanmıyor ya da görmezden geliniyorsa, bu işin perde arkasında bazı istek ve taahhütlerin olduğunu düşünmek gerekir.

Gelin sizinle tarihe bir yolculuk yapalım! “Eflak ve Mora isyanlarıyla (Yunan İsyanı) ilişiği olduğu iddia edilen Ekümenik Patrik V. Gregor, II. Mahmud'un emriyle Babıali'ye getirilerek sorgulandı, Rus Çarı I. Aleksandr'a mektup yazdığı anlaşıldı; suçlu bulundu. Bunun üzerine Patrik Fener'e gönderilerek Paskalya gecesi patrikhanenin orta kapısında asıldı. O tarihten bugüne kadar patrikhane mensuplarının, V. Gregor'un anısına hürmeten asıldığı orta kapıyı kapalı tuttukları söylenmektedir.

Bu kapı Rum Ortodoksları arasında Kin Kapısı olarak bilinmektedir.

Kapalı tutulmasının nedeni ise 'Türk büyüklerinden birisi orada asılacak veya İstanbul yeniden Rumlara geçene dek'' kapı açılmayacaktır.

V.Gregorios her yıl Rum Patrikhanesi tarafından anılmaktadır.!

Kendisini Osmanlıcı olarak gören iktidarın Osmanlı devletinin gösterdiğ kararlılığı göstermesi beklenir, en azından Patriğin katılmasına tepki göstermesi ve onunla aynı metne imza koymaması gerekirdi. Patrik, mevcut kanunların kendisine tanımadığı Ekümenik sıfatını kullanamaz. Zira Ekümenik, sadece Ortodoks dünyasını ilgilendiren bir meseleden öte Türkiye’yi de bağlamaktadır.

Dışişleri Bakanlığı’nın göstermesi gereken tepkiyi, Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi Basın Sözcüsü Selçuk Erenerol gösterdi. 

“Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerine ve devrimlerine açılmış bu topyekün savaş devam ederken bölünmez bütünlüğü, ulusal egemenliği, Atatürk ilke ve inkılaplarını koruması gereken kurumlarımız bu mücadelede bulundukları saf ile Türk ulusunun geleceğini büyük bir bilinmezliğe sürüklemektedir.

Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 5603K sayılı ilamında Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına, TCK’ya ve Lozan Görüşmeleri’ne yapılan atıflarla Fener Rum Kilisesi’nin işlediği suçlar belirtilmiş olup, Ekümenik sıfatını kullanamayacağına ve başka kurumlara müdahale edemeyeceğine hükmedilmiştir. Anayasının 10. maddesinde gösterilen eşitlik ilkesine aykırı davranan Fener Rum Kilisesi ve Başpapaz Bartholomeos, yurtiçinde veya yurtdışında bulunan hiçbir kuruma karışamaz ve üstünlük elde edemez.

Bütün bunlara rağmen, tüzel kişiliği ve hukuki tanınırlığı olmayan Fener Rum Kilisesi’nin, Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden Dışişleri Bakanlığı yanında imza hakkına sahip olup dünyaya Ekümenik olarak tanıtılması aleni olarak işlenmiş bir suçtur.

İrdelenerek yapılan bu hataların bir an önce son bulması Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğünün ve egemenliğinin daha geç olmadan korunması adına elzemdir.”

Fener Rum Patrikhanesi, Fatih Kaymakamlığına bağlı dini bir kuruluş olarak kabul edilmiştir. Demokrasilerde dini kuruluşların faaliyetlerine yasalar ölçüsünde izin verilir. Ve farklı inanç ve dinlere mensup bireyler de dini etkinliklerini serbestçe yerine getirir. Bunun en güzel örneği Almanya’dır. Almanya kişilerin hem dini faaliyetlerine izin vermekte hem de gerektiğinde destek vermektedir.

İtirazımız; Ortodoks mezhebine bağlı Hristiyan vatandaşlarımızın dini inançlarına sansür getirilmesi ya da faaliyetlerinin kısıtlanması noktasında değil, “Ekümenik” iddiasının art niyetli olarak; hukuki gerçeklerle aykırı olarak kullanılması ve güdülen gizli amaçlar içermesinedir.

Bu karışıklık toplumda farklı yorumlara ve değerlendirmelere neden oluyor. Bu konudan bihaber olanlar ise “Ekümenik” tabirinin ne anlama geldiğini inanın bilmiyor. 

Ve bu kavram Cumhurbaşkanı düzeyinde bile maalesef kullanılıyor. Haftaya bu konuya devam ederek…Ekümenik ne demektir? Dini yaşamları dışında İstek ve amaçları nelerdir? Türkiye üzerinde küresel güçlerin desteği ile hedefleri var mıdır? İçimizdeki “yıkım ekibi” görevi onlara mı verilmiştir? Gibi sorulara cevap arayacağız.