Haysiyet; şeref, itibar, onur, saygınlık gibi değerleri içerisinde barındıran bir kavramdır.
Kendisine saygısı olan insan için önem taşır.
Çünkü insanın, yalnızca insan olmaktan kaynaklanan saygıdeğerliğine işaret etmektedir.
Ne adla olursa olsun, kim olursa olsun, kimsenin kimseyi aşağılamaya hakkı ve hukuku yoktur.
Haddi de…
Zira “Herkes, onur, şeref ve haysiyet sahibidir.”
Bununla birlikte, günümüz toplumunda bireyler giderek saygınlığını kaybediyor.
Şeref ve haysiyetin içeriğini bilmeden yaşıyor.
Haysiyetini kaybettirecek her türlü eylem ve söylemin içinde var ama lafa gelince şerefine söz söyletmiyor.
Adamın biri bir cinayet işlemiş. Hâkim sormuş, “Bu adamı niye öldürdün, sana ne yaptı?”
Sanık cevap vermiş: “Hâkim bey bana şerefsiz dedi, ben de sinirlendim, öldürdüm.”
Hâkim, “Peki oğlum şeref ne demek biliyor musun?
Sanık: Cevap yok
“Haysiyetsiz- şerefsiz, hain- terörist veya onursuz- saygısız gibi sözlerin havada uçuştuğu bir ülkede yaşıyoruz.
Sosyal medyada ise evlere şenlik…
Ağzı olan konuşuyor, düşünmeden yazıyor.
Kendine yapılmasını istemediğin hareket ve davranışı başkasına yapmayacaksın!
Haysiyet, onur, şeref gibi kelimeleri ağzından düşürmeyenler, başkası olunca haysiyet cellatlığına soyunabiliyor.
“Bu benim için onur kırıcı…”, “haysiyetime dokundu…” , “Haysiyetim, şerefim için her şeyi yapabilirim…”
Önce ahlak ve ilkeli olmak gerekir.
Sen her lafı söyleyeceksin, başkası cevap verince isyan edeceksin!
Çifte standart.
Bütün bunlar… Özgürlük alanlarının daraltılmasına, otoriter bir sistem oluşmasına gerekçe olabilir mi? Cevap yok.
Onur, şeref, haysiyet kelimelerinden bahsetmek için sadece bireyin sadece kendisinin iyi olması yetmez.
Çevresi bozulmuş bir insanın zamanla çürümeye yüz tutması normal bir sonuçtur.
Tıpkı, poşetin içerisine konulan bir çürük elmanın önlem alınmadığı takdirde diğerlerini çürütmesi gibi…
Devlet yönetiminde yıllarca çalışmış biri olarak diyorum ki, devlet yönetimi şirket gibi yönetilemez.
Esas olan kar değil, toplumsal yarardır.
Halka hizmettir.
Bu anlayıştan giderek uzaklaşılıyor.
Yetkisini halkın yararına kullanmayarak suiistimal eden…
Şahsiyetinden dolayı kimsenin saygı göstermediği ama o makamda kalmak için onur ve haysiyetini ayaklar altına alan…
Mahiyetine zulüm, siyasilere dalkavukluk yapan… Edep, kural, nezaket tanımayan…
Çıkar peşinde koşan… Deveyi hamutuyla yutan…
Yöneticilerin varlığı devletini sevenleri huzursuz ediyor.
Peki, bunları kim koruyor?
Cevap yok.
Zemin kaygan, ilişkiler uçucu ve geçici olunca, kimsenin kimseye güveni de kalmadı. Kim kimi tutarsa öpüyor!
Dindar olmayan ama din istismarcısı olan siyasetçiler…
Zengin ama edep ve ahlak yoksulu kapitalist patronlar…
Kendini eğitimli sanan, ancak halkın değerlerini bilmeyen cahiller…
Yazan-çizen ama çıkarı olunca düşünmeden kalemini satanlar…
Adaleti sağlanması için ahlak ve vicdan yasalarını uygulamayanlar…
Oldukça revaçta tutuluyor.
Bir de milletin tüm değerlerine küfreden ve hakaret eden sahte ulusalcıları, yandaş medyaya çıkarmak suretiyle medet umanlar var ki…
Evlere şenlik.
Bilmelidirler ki, fırsat doğduğunda ilk hançeri bunlardan yiyeceklerdir.
Ama yanlarında hakiki dostları olmayacaktır.
FETÖ taktiği ile ”itina ile kumpas kurulur!”
Bir dostumuz, “bazı insanlardan onurlu davranış beklemek körlerden güzel bir tabloyu anlatmalarını beklemek gibidir!” derdi.
Peki, önüne gelene yalan yanlış iftira atan, toplumda bir karşılığı olmayan ve şeref kavramı ile bir araya gelmesi mümkün olmayan…
Bu saldırgan, haysiyet cellatlarını kim destekliyor, TV’lere kim öneriyor?
Cevap yok.
Hz. Ali, “Şeref, fazilet ve edepledir; asalet ve neseple değildir" diyor.
Bir insan ki, “haysiyet yoksunu…” Bunu toplumun geniş bir kesimi de biliyor.
Kendisine saygısı yok… Değerleri yok… İtibarı yok… İzzeti nefsi yok…
Edep olmazsa, ahlak olmazsa, onur-şeref-haysiyet olmazsa neye yarar!
Hz. Mevlana’nın dediği gibi, iki şey mühimdir; birincisi okyanus gibi bol haysiyet, ikincisi elif gibi dimdik şahsiyet!
Bunlar da ikisi de yok.
Ama falan siyasetçinin gelini, falan bürokratın oğlu, falan ailenin veliahdı, falan üniversitenin hocası…
Ehliyet ve iş bilirlik hak getire ama makam-mevkii peşinde iki büklüm.
Al partiye, ver görevi!
Üstelik ballı kaymaklı maaşlar…
Nerede kaldı kariyer ve liyakat?
Cevap yok.
Mahatma Gandi, “İlkesiz siyaset, vicdanı sollayan eğlence, çalışmadan zenginlik, bilgili ama karaktersiz insanlar, ahlaktan yoksun iş dünyası ve insan sevgisini göz ardı etmiş bilim… Bizi yok edecektir ”diyor.
Şeref, onur ve haysiyet insanın insan olma olgularından biridir.
“Onurunu, şerefini ve haysiyetini kaybeden bir insan her şeyini kaybetmiş demektir.”
Yalan dolan, fitne fesat, kumpas ve dedikodu ile geçen bir hayat ile izzet ve onura nail olunamaz.
Siyasette ilke ve dava kalmadı.
Düğünlerde, nişanlarda, doğum günlerinde ya da özel günlerde eğlencenin ve harcanan paranın haddi hesabı yok.
İnsanlar; alın teri ile çalışarak kazanmak yerine, köşeyi dönmenin peşinde.
Üniversite hocaları; kaliteli öğrenciler yetiştirmek ve bilimsel makale yazmak yerine her gün medya kuruluşlarını tavaf ederek şöhret ve makam elde etmenin derdinde.
İş dünyası ise para kazanmak için her türlü ahlaksız yöntemi deniyor.
Bunları yapanlar, şeref ve haysiyetli olabilir mi?
Cevap yok.
Onurlu ve haysiyetli insanların sayısı giderek azalıyor.
Çünkü yüzlerine bakan yok.
Niye mi?
Dürüstler, yalan dolan bilmezler, karışık ve alengirli işlerle de uğraşmazlar, kendi çıkarları için eğilmezler, kimsenin karşısında el pençe olmazlar, hayatlarında yağcılığa asla yer vermezler, yağdanlık olmazlar.
Daha sayayım mı?
Davranışları sakin, sözleri doğru, ahlâkları güzel, duruşları vakarlı, hedefleri yücedir.
Aristo, “Haysiyet onurlu şeylere sahip olmak değil, o onuru hak ettiğinin bilincinde olmaktır” diyor.
Bunun yolu, kendine saygı duymaktan ve sağlıklı davranmaktan geçer. Çünkü “şerefle bitirilmesi gereken en ağır görev, hayattır.
Bu insanların kadir kıymeti biliniyor mu?
Cevap yok.
Birçok felsefeci, sosyolog, psikolog ve yazar “haysiyet çağı” dedikleri bir şeyi anlatmaya çalışıyor.
Tehlike çanları çalıyor anlaşılan.
Başkaları tarafından küçük düşürülme, taciz, cinsiyetçilik, ayrıştırma, öfke ve katı bir sosyal hiyerarşi ve kaybolan ahlaki değerler…
Bireylerde onuru kırılmış ve haysiyeti zedelenmiş duygusu yaratıyor.
Toplumda her gün rastladığımız; bu zararlı, yıkıcı, zehirli ilişkiler bize öz saygımızı kaybettiriyor.
Sofokles’in dediği gibi, “Şerefle mağlup olmayı, sahtekârlıkla elde edilen başarıya tercih ederim” diyen var mı?
Cevap yok.
Günün Sözü: “Adaletsizliğe şahit olup göz yuman insanlar haysiyet ve onurlarını kaybetmeye mahkûmdur.”
“Bir şahsa karşı yapılan haksızlık, herkese karşı yapılmış bir tehdit demektir...”