Adliyelere gelen dosyalara baktığımızda ülkemizde şiddet olayları giderek artıyor. Özellikle pandemi sürecinden bu yana fiziksel, sözel ve diğer şiddet olaylarında büyük bir artış yaşanıyor. Pandemi ile birlikte ölüm korkusu, ekonomik olarak zayıf kalma düşüncesi insanlarda öfke, kaygı ve agresyonu artırdı. Şiddeti tarif etmek gerekirse sahip olunan gücün başka insanlara, canlılara ya da toplumlara yönelik sarf edilmesi ve bunun neticesinde şiddet gören canlılarda fiziksel ya da ruhsal hasara yol açma veya açma ihtimali şeklinde ifade edilmektedir. Şiddetin pek çok sebebi bulunurken, bunlar; fiziksel, psikolojik, cinsel ve ekonomik şiddettir.

Şiddetin sebepleri arasında biyolojik faktörler de yer almaktadır. Yapılan bilimsel araştırmalarda endokrin bozukluklar, beyindeki limbik sistem, frontal lob, ya da nörotransmiterler biyolojik şiddeti körüklemektedir.

Çevresel ve gelişimsel faktörler ile Psikososyal faktörler de şiddeti artırmaktadır. Alt kültürlerin benimsediği ve şiddetin kutsandığı bölgelerde şiddet bir iletişim aracı olarak görülmekte ve normalleştirilmektedir. Kentlerde hayat şartları gittikçe zorlaştığı bir ortamda ekonomik ve sosyal sebeplerle beraber iklim değişikliği şiddeti artıran bir unsur olarak göze çarpmaktadır.

 Sosyoekonomik faktörler; Dünyada dijitalleşmenin hız kazanması ile birlikte aile yapısında çözülme ve dağılmayı artırdı. Boşanmalar, dağılmış aileler aynı zamanda kriminal sonuçları önümüze koymaktadır. Sosyolojik anlamda ırklar, etnik yapılardaki zihinsel algılar ve ekonomik eşitsizlik ekonomik sorunlar birer şiddet sebebi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ülkemizde kadına yönelik şiddet sık yaşanan bir olgu olarak tabloya yansımaktadır. Son verilere göre  kadınların %52 si özel şiddete,  %65'i fiziksel şiddete, %55'i psikolojik şiddete, %19,3'ü ekonomik şiddete, %15'i cinsel şiddete maruz kalmaktadır.

Şiddeti çoğaltan başka bir neden ise ataerkil kültür, eğitim sistemi ve sosyoekonomik koşullarla doğrudan bağlantılı. Sosyal medya ve internet ağlarının yaygınlaşmasıyla beraber Dijital okuryazarlığın olmaması da sosyal medya da kontrolsüz bir alan sağlayarak iletişim çatışmalarına ve daha sonra da cinayetlere varan sonuçlar doğurmaktadır.

Tüm Dünyada giderek artan vandalizm ve toplumların sahip oldukları iletişim becerilerinin yetersizliği, fikir, duygu ve düşüncelerin gerek günlük yaşamda gerekse sosyal medyada kışkırtıcı şekillerde ifade edilmesi alışkanlığı, bireylerin şuursuz bir şeklide yaptıkları suçlamalar, tabular, korku kültürü, namus ve ahlak anlayışları da her türlü şiddetin artmasına olanak sağlıyor.

Psikiyatrik faktörler; Şizoid ve paranoid kişilik bozuklukları ya da psikotik olmayan bozukluklar insanlarda şiddet eğilimine zemin hazırlamaktadır.  Giderek artan uyuşturucu ve uyarıcı maddeler, alkol bağımlılığı ya da yetişkinlik dönemindeki dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu eklenebilir.

İnternette kontrolsüzce artan silah satışı da önemli bir etken. Şiddetin arkasında bireysel silahlanmanın artması, silah edinmenin kolaylaşması, yüzyıllardır yaşadığımız Ortadoğu coğrafyasında eksik olmayan savaşlar ve çatışma zemini bireylerin ruh sağlığını olumsuz etkilemekte, toplumsal gerilmelerin artışı, toplumda şiddetin güç ve pozitif bir değer olarak kabul görülmesi, şiddeti güç göstergesi olarak benimsemek suç ve suç unsurlarını artırmaktadır.

Deprem ve Pandemi süreci ile birlikte travmatik stres bozukluğu vakaları arttı. Ailede zihinsel sağlamlık ve dayanıklılığı az olan bireyler anksiyete bozukluğunun meydana getirdiği olumsuz duygulardan kaçınmak için alkol veya benzeri zararlı maddelere yöneldi. Ekonomik ve ruhsal manada kaybetme korkusu bireylerde şiddeti tetikledi. Pandemi sürecinde iş kaybı ve diğer korkular madde bağımlılığını tetikledi. Psikolojik sağlamlılığı sağlamak için şiddeti bir yol haritası gören bireyler de az değil.

Köylerden kentlere göç her yıl artıyor. Gettolarda yaşam her geçen gün maddi ve manevi olarak zorlaşmakta, izolasyon, yalnızlık ve bireysellik hız kazandı. İçe kapanan insanlar öfke ve stres yönetiminden yoksun ise fiziksel şiddete yöneliyor. Pandemi sürecinde bağımlılık yapıcı maddelere eğilim arttı. Şiddet, bağımlılık, yalnızlık ve bireysellik beraberinde öfke patlamaları, kaygı ve korkuları tetikledi. Sonuç olarak eşini, çocuklarını öldüren ardından kendini katleden insanların haberlerini sıkça duymak normalleştirildi.