90?lı yıllarda, otuzlu yaşlarımdayım. Er olarak askerliğimi yapmak üzere, birkaç yıldır sürekli yaşadığım Side?den Sivas?a heyecanla, merakla, ve hatta sevinçle koşa koşa gidiyorum. Side?de cennet gibi bir mekanda, cennet gibi koşullarda yaşamaktan bıkmışım.Akşamları millet güneşin rengarenk resimler çizerek batışını izlerken, ben güneşe de ona hayran hayran bakanlara da küfrediyordum içimden. Can sıkıntısını atlamış olmalı Tanrı diyorum cennet tasvirinde. ?Orada hiç canınız sıkılmayacak!? demeyi unutmuş olmalı! İşte böyle bir ruh halinde, değişiklik anlamına gelen askerlik, Sivas, kargalar ve soğuk benim cennetimdi.
Devre-kaybı bölüğündeydim. Birkaç kişi dışında, doğru dürüst Türkçe bilmeyen, doğudan, kuzeyden gelmiş bir yirmili yaş grubundayım. Çoğu sabıkalı .Çoğu okula gitmemiş. Nedense o sıralar,böyle insanlar benim ilgimi çok çekiyordu. Onlara karşı suçlu hissediyordum kendimi okuduğum kitaplar için. Kendimi bir şekilde onlardan ayırdığım için özür dilemek geliyordu içimden sanki. Neyse abartmayalım,askerim ve taş taşıyorum. Emir böyle. Boş durmak yok. Çünkü asker boş kaldığı an birbiriyle problem yaşıyor. Öyleyse onları yormak gerek. Taş taşıma bu amaca hizmet ediyor.
Benim için henüz askerlik kavramı yerine oturmuş değil, kafamda ?burası cennet değil kesinlikle? düşünceleri dolaşıyor ,emirler veriliyor ve ben ?yetişmeye? çalışıyorum sürekli. Artık isyan etmeme çok az kaldığını hissetmeye başladığım sıralarda, yine taş taşırken, ?ben napıyorum?? dedim birden. Bu soru beni anında fiziksel bedenime oturttu tekrar. Taşın ağırlığını, kaslarımın taşımadaki zorlanışını hissettim birden.İşte olan biten şey buydu fiziksel boyutta. Bunun benim için ne kadar yararlı olduğu düşüncesi geldi aklıma. Uzunca bir süre barmen olarak çalıştığım için, vücudumun yenilenmesi için bir fırsattı bu aslında. Böylece alkol biyokimyasından kısa bir sürede kurtulup, bedenimi tamir etme süreci yaşıyordum doğal yoldan. Sonra aklıma Side geldi tekrar. Orada heykel yapmak için taşıdığım taşı anımsadım.Yine kaslarımın zorlanışı ve taşın ağırlığı. Fiziksel olan şey aynıydı! Bu yaşamımın dönüm noktası olan bir buluştu!
Side?de taş taşıyan bir amatör heykeltıraş ve Sivas?ta er olarak, emir altında taş taşıyan bir asker. Bunların ikisi de fiziksel boyutta, bizim bilimsel gerçekliğimizi kurduğumuz dünyada aynı şeyi yapıyorlar: Taş taşıyorlar, yani kaslarında taşın ağırlığını hissediyorlar. Burada artık hayat hikayesinin önemi yok çünkü fiziksel boyutta kaslarda taşın ağırlığını hissetme aynıdır her durumda. Aynı fiziksel realitenin, taş taşıma gerçekliğinin zihinsel boyutta yer alan farklı hikayeleri bizi nerelere sürükleyebiliyor. Birisinde asker birisinde amatör heykeltıraş, birinde emir altında diğerinde gönüllü, ama fiziksel olay aynı: Taş taşıma! Ve gerçek de bu!
Bu bakış açısını aklınızda tutun bence ve deney yaparak doğruluğunu gözlemleyin. Bu çok önemli çünkü ancak o zaman ne demek istediğimi anlamış olursunuz. Bu sözel bir durum değil sonuç olarak, kavramlardan çıkıp fiziksel gerçekliği algıladığımız yerdeyiz. Sözcüklerin ses halinde var oldukları ?gerçek? denilen, fiziksel algı alanı. Bilimin pozitif dediği alan bir başka deyişle. Bu pozitif alanda gerçek olan şey taş taşımadır(kaslardaki zorlanma hissidir). Gerisi, ?taş taşıma hikayesi?dir. Bu hikayenin birinde ben bir amatör heykeltıraşım, gururla taş taşıyorum gönüllü olarak, diğerinde emir altında bir askerim ve emri yerine getiriyorum. Birinde yaşamımın cenneti, diğerinde cehennemi haline geliyor bu hikayelerin içeriğine göre taş taşıma eylemi. Ama görüldüğü üzere, eğer gerçek yaşam, fiziksel olansa, taş taşıma işine nasıl bir hikaye uydurup buna yaşam hikayesi dediğimiz apaçık ortada. Bu yaşam hikayesinin yaşamımızdaki rolü de böylece ortaya çıkmış oluyor! Yaşamın kendisi kadar önemlidir yaşam hikayesi! Ve fiziksel bir gerçekliği yoktur!
Öyleyse bu hikayeyi her zaman yeniden yazabiliriz, geçmiş de gelecek de hemen, hafızamızda bir adım ötesi değil mi? Fiziksel olanda bir değişiklik yapmamıza gerek yok yaşamımızı değiştirmek için, fiziksel olana uydurulan hikayede bir değişiklik yapmamız yeterli ve bu da açık bir şekilde görüldüğü gibi elimizde olan bir şey!
Dilerim kafanız karışmıştır, gönlünüzce bir gün olsun hepimize!
[email protected]