Yaşadığımız toplumda “nankörlük ve vefasızlık” o kadar yaygın ki, birçok kesimin söylendiği, dertlendiği ve şikayetçi olduğu bir kişilik problemi haline geldi. Peki, toplumu kanser hücreleri gibi saran nankörlük ve vefasızlık nedir?
Kavram olarak nankörlük; “yapılan iyiliğe saygısızlık yapmak, iyiliğin değerini bilmemek, aldanılmış ve kandırılmışlığın vücut bulmuş halidir.” Vefasızlık ise; “yapılan iyiliği hatırlamamak, unutmak ve kadir kıymet bilmemektir.”
Nankörlük ve vefasızlık, çoğu kez uzaktan gelmez. Bazen insanın en yakınları veya değer verdiği insanlar en büyük nankörlüğü yaparlar. Kamu, özel sektör ve sivil hayatta yaşadığım deneyimler; bazı insanların samimiyetsiz, nankör ve vefasız olduklarını göstermiştir. İşlerine yarayan bir makamın veya faydalanacakları bir servetin var ise; işlerine yaradığın ölçüde değerli ve iyisindir.
Toplum ahlaki açıdan giderek bozulmakta, kendisine yapılan yardımın veya iyiliğin kıymetini bilmeyen insanların sayısı da gün be gün artmaktadır. Ne vefa kaldı ne de insanlık…
Kamuda görev yaptığım dönemi örnekleyecek olursam; İhtiyacı olduğu veya benden yararlanmak istediği için karşımda el pençe divan duran, “öl de abi, ölelim” diyen nice bukalemun insanlar tanıdım. İçlerinde iş insanı, bürokrat, gazeteci, siyasetçi…Kısaca her kesimden insanlar vardı. Çoğunun işlerini yasalar ölçüsünde çözmeye çalıştım, bazı bürokratlara ise yükselmeleri için açık destek verdim.
Gerçek dostlar ahde vefa gösterip, insanlığın gereğini yaptılar ve birlikteliklerini devam ettirdiler. Ya diğerleri? İşi bitince, yani makam elden gidince arkadan konuşan, haksız yere eleştiren, arkandan iş çeviren, sıkıntı ve mağdur duruma düştüğünüzde sessizce sıvışan, insan kılıklı yılanlar ve çakallar ise fıtratlarının gereğini yaparak güce doğru yelken açtılar.
Yapılan iyilik de kötülük de unutulmaz. “Kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmaz” deler. Bir gün gelir, yaptıkları “Osmanlı Tokadı” gibi yüzlerine vurulur. Utanacakları ya da ar duyacaklarını zannetmiyorum. Nankörlük, vefasızlık ve de ihanet; kötü insanların mayasında vardır. İnsan bazen dost bildiklerini elekten geçirmelidir.
Bazen eski dostların özetini çıkarmak, yeni dostları da özenle seçmek gerekiyor. Verdiğiniz değeri ve emekleri hak etmeyen, davranış ve eylemleri ile insanda hüsran yaratan, vefasız ve nankörlerle gönül bağı kurmanın ne gereği ne de yararı var.
Toplum hayatının her alanında… Özellikle siyasette çok sık rastlarız, nankör ve vefasız insanlara… Son günlerde yanlış seçimler neticesinde rüyasında bile asla göremeyeceği bir makama gelip, bir güce veya paraya kavuşan bazı milletvekili ve belediye başkanlarının gerekçe göstermeden partilerinden istifa edip, seçim sürecinde en ağır suçlamalarda bulundukları partilere geçmeleri vefasızlık ve nankörlük değil de nedir? Seçmenlere karşı kadir kıymet bilmek ilkeli siyasetçi olmanın gereğidir.
Bir partiye veya bir derneğe katılmak gibi istifa da bir haktır. Lakin makul gerekçeler olmak kaydı ile. Eğer yoksa ya bağımsız kalır ya da bulunduğunuz konumdan da istifa edersiniz. Siyasi ahlak ve etik bunu gerektirir.
“Her şeyi ben bilirim” veya “her yerde ben olmalıyım diye düşünen egosu yüksek insanlarda vefasızlık ve nankörlük daha çok görünüyor. Onlar için insanlar; kendi ikballerine giden yolları döşeyen taşlar gibidir. Bazen de kullanıp atılan peçete… Oysa iyi olarak anılmak varken, bütün bir geçmişi çizdirecek kadar vefasızlığa yönelmenin, nankör olarak anılmanın ne gereği var!
“Ben yoksam, hiç kimse de olmasın” düşüncesi insanlığı bitiriyor! Unutulmasın ki, “mezarlıklar vazgeçilemeyenlerle dolu.” Vefa ve değer bilme, bu açıdan çok önemli. “Allah kimseyi, yanlışı savunacak kadar cahil, doğruyu İnkâr edecek kadar da nankör yapmasın!”
****
Bir kralın on vahşi köpeği vardı. Hata yapan hizmetçilerini veya muhaliflerini bunların önüne yem olarak atardı. Kral bir gün hizmetçilerden birinin hatasına rast geldi ve bundan hiç hoşlanmadı. Bu yüzden hizmetçinin köpeklere atılmasını emretti.
Hizmetçi, “Sana on yıl hizmet ettim ve sen bana bunu mu yapıyorsun? Lütfen beni o köpeklere atmadan önce bana on gün süre verin” dedi. Kral bunu kabul etti.
Hizmetçi, köpeklere bakan bekçiye gitti ve ona önümüzdeki on gün boyunca köpeklere hizmet etmek istediğini söyledi. Muhafız şaşırdı ama kabul etti ve hizmetçi köpekleri beslemeye, onları temizlemeye, yıkamaya ve onlara her türlü rahatlığı sağlamaya başladı. Köpekler ilk kez kendilerine vahşi muamelesi yapmayan iyilikle yaklaşan bir insanı görüyorlardı.
On gün dolduğunda kral, kölenin cezalandırılması için köpeklere atılmasını emretti. İçeri atıldığında, aç köpeklerin kuyruklarını masumca sallayarak sadece hizmetçinin ayaklarını yaladığını görünce hepsi şaşırdı!
Gördükleri karşısında şaşkına dönen Kral hizmetçiye dönüp "Köpeklerime ne oldu?" diye sordu.
Bu soruyu ganimet bilen hizmetçi, "Köpeklere sadece on gün hizmet ettim, onlar da hizmetimi unutmadılar. Hâlbuki sana tam on yıl hizmet ettim ve sen bir hatamda her şeyi unuttun." Kıssadan Hisse…