Suriyedeki savaş had safhaya ulaşarak, ülkemizi çok büyük tehlikelerle karşı karşıya bırakmış bulunmaktadır. Demokrasi getireceğimiz ülkede üç senedir vahşet yaşanmakta, milyonlarca insan evinden, yurdundan olmaktadır. Maddi manevi büyük kayıplarla, ülke yakılıp yıkılmaktadır.
Tablo her gün daha da ağırlaşmaktadır. Maalesef şimdi birçok etnik grubun cirit attığı paramparça bir Suriye ile karşı karşıyayız. 35 yıldır ülkemizin doğu ve güney doğusunu kana bulayan, ekonomik gelişmeleri, eğitimi, sosyal hayatı yok eden PKK, ne yazık ki bu defa da Suriye'nin kuzeyine yerleşerek güney bölgemizi de huzursuz edecek konuma gelmiştir. Sadece o mu? Daha birçok etnik grup, güney hududumuzda bizimle komşu olmak için savaşmaktadır.
Krizin başlangıcından bu güne kadar, ne kadar insanın Türkiyeye girdiğini, nerelere yerleştiğini bilen yok. Bunların içerisinde sadece sığınmak için gelenler olduğu gibi, birçoklarının da ülkemize zarar vermek için, birileri tarafından özellikle gönderildikleri göz ardı edilmemelidir. Sınırlarımız kontrolsüz şekilde yolgeçen hanına dönmüş, Türkiye oldubitti ile karşı karşıya bırakılmıştır. Bu acizliği, çaresizliği, ilkesizliği dünyanın hiçbir ülkesinde görmek mümkün değildir.
Dünya bizi gaza getirdi, arkadan itti, döndüğümüzde baktık ki arkamızda kimse yok; çünkü aklımızla değil, ihtiraslarımızla hareket ediyoruz. Bu akan kanda günahımız çok. Hiç yoktan, bilemediğimiz hesaplarla; ülkemiz, bir anda düşman ilan edilen Esad la karşı karşıya bırakıldı. Yetmedi Mısırla da düşman olduk. İrana tehditler savuruyoruz. Ortadoğuda bir tane dostumuz olan ülke kalmadı. Tüm dünyadan dışlanmış bulunmaktayız. Amerikaya, Avrupaya; önümüze kim çıkarsa kafa tutuyoruz. Bizi dinleyen, ciddiye alan kalmadı. Bu anlayış, sıkıntılarımızın ve yalnızlığımızın en büyük sebebidir. Kimse bize demokrasi getirecektik, ezilenlere sahip çıkacaktık demesin. Bu düşüncenin bizim ülkemizi ne hale getirdiğini görmekteyiz.
Ülkemizi yöneten insanların ihtirasları uğruna yaptıkları yanlışların bedelini öncelikle Gaziantep olmak üzere, bölgedeki şehir ve kasabalar; sonra da tüm Türkiye ödemektedir. Bölgede özellikle Suriye'ye yönelik çalışan esnaf ve sanayiciler, orada iş kuran yatırımcılar, sınır ticareti ile geçinen insanlar, çok zor günler yaşamaktadır. Bu, ne zamana kadar sürecek belli değil. İleride de daha nelerle karşılaşacağımızı hayal dahi edemiyoruz.
Bizi yönetenler keşke bu güne kadar harcadıklarını söyledikleri 5,5 milyar USD dolarını, Suriyenin krize girmemesi; insanların evlerini, yurtlarını terk etmemesi ve barış için harcasalardı. Hiç olmazsa bu kadar kardeşkanı dökülmez, bu felaketler yaşanmaz, ülkemizi ve özellikle de bölgemizi bu kadar ağır bir riskle karşı karşıya bırakmazlardı; ayrıca yapacağımız bu fedakarlıkla, dinimizin de öngördüğü iyiliğe ve barışa yönelik yapıcı duruşla, bütün dünyanın takdirini kazanırdık; Sayın Cumhurbaşkanımız da şimdi Orta Doğunun padişahı olurdu.
Yeni gelecek hükümetin işi gerçekten çok zor; çünkü dünya artık Türkiyenin, Atatürk Türkiyesinden uzak, demokrasiden uzak, haktan, hukuktan, hoş görüden uzak, sert çizgilerle kutuplaştırılmış, kaynamaya hazır bir ülke olduğunu biliyor.
Üç senedir çok gerildik. Huzur ve güven içerisinde yaşamanın yolu, Atatürkün de dediği gibi YURTTA SULH, CİHANDA SULH ilkesiyle hareket ederek; önce ülkemizde adaleti, barışı, düzeni ve huzuru sağlamak; sonra da büyüyen güçlü bir ülke olarak, tüm dünya ile barış içinde yaşamaktan geçmektedir. M. Necati Kanalıcı – 30.06.2015