İçimdeki insan sevgisine inat yazıyorum. Havası alınmış gazoz misali keyifsiz bir maç. Heyecan kırıntıları maçın hemen başında dağılıveriyor.
Tribünler maraton kısmında toplanmış. Safları sıklaştırmakta fayda var. Yerleşenin babasına rahmet…
Üzülerek söylüyorum ki, benim bile damarım atmıyor artık. İçimdeki his, sadece bu takıma aman bir şey olmasın temennisi. Hal böyleyken kimseyi suçlayamam.
Tribünler kopuk, takım kopuk, taraftar-yönetim kopuk, hakem kopuk, şehir-takım kopuk… Vel hasılı herkes kopuk kopuk… Elle tutulacak hiçbir yanı yok bu durumun. Hala düşme potasının üstünde isek, bu Kayserililerin ikramıdır.
Maça gelince;
Kemal Tokak sakatlanıp çıkınca, dama taşı gibi herkesin yeri değişti. Serdar kayboldu, Ekrem'e ne oldu, Şenol mahvoldu…Stopersiz Süper Lig takımıyız vesselam. Bu şartlarda neyin hesabı ve kritiği yapılabilir ki? Herkes yerini yadırgadı: Tribün, Yönetim ve sahadaki takım!
Haris hiç sorumluluk almazken, Birol ayakta kalmakta zorlandı. Orta sahayı böylece kaybettik. Bir tek Mustafa diriydi ama O da kazandığı topları rakibe teslim edince pilimiz bitti. Cenk sezon sonunun gelmesini bekliyor, İbrahim Akın ise gaipten bir sesi…
Bu futbol; gönülsüz ve isteksiz bir aş. Ya karın ağrıtıyor ya da baş…
Maçın kaderi hakem efendinin Haris'e yapılan penaltıyı vermemesiyle değişti.
Ölü topta golü yedik ve tam üzerimize ölü toprağı serpilmişken, Abdürrezzak, Cenk ve Akhisar kalecisi Emrah'ın ortak katkısıyla beraberliği bulduk…
Bu şehrin sinerjisi kalmamış. Ve bu takımın üzerine öyle bir olumsuz etki yapıyor ki, insanın oynayası gelmiyor. Tribünde homurtular ve istifa isyanları kıvılcım bekleyen yangını haber veriyor. Tüm bunlar yaşanırken, her şeye rağmen direnen yönetime hayret ediyorum. Ne çok seviyorlarmış Gaziantep'i!
Bu kadar çok seveni varken sırtımız yere gelmez evvel Allah…
Bir puanı aldık mı verdik mi bilmiyorum. Ancak kalan bir puanın ise hakem de olduğunu biliyorum.