Sahabelerden Ebu Zer Hz. Peygamberden kendisini memur atamasını ister.
Hz. Peygamber elini omuzuna kor “Ey Ebu Zer, görüyorum ki sen zayıfsın. O (yönetim sorumluluğu) ise, bir emanettir. O, onu (yönetimi) hakkıyla alan ve o hususta üzerinde olanı yerine getiren kimse dışında, kıyamet günü utanç ve pişmanlıktır.” buyurur.
Normal şartlarda çok ağır bir hakaret olarak kabul edilecek bu ifadeler Hz. Peygamberin ifadeleri ile daha anlamlı ve manalı hale gelmiş.
Yöneticiliğe atanan kişinin yapı ve karakter olarak güçlü olması gerekir, bir insana iyiyse iyi, kötüyse kötü, güvenilir ise güvenilir değilse güvenilir olduğunu yani vasıflarını açıkça söylemek doğru olandır.
Bırakın bir yere vali olmak istemeyi o dönemler için memur olmak isteyene bile bu kadar açıkça durumunu izah etmek günümüz için çok anlamlar ifade etse gerek.
Düşünün herkesin dilinden düşürmediği kelimelerden biri olan LİYAKAT 1400 yıl önce daha önemli daha değerli imiş.
Günümüzde herkes mevki kapma, makamlara sahip olma derdinde hizmet aşkı yerini koltuk aşkına bıraktı.
Kendinden büyük makamlara kavuşanların bir süre sonra devlete, millete hizmeti unutup kendisini oraya atayanlara, sadece onu memnun edip ona hizmet etmeyi tercih ediyor yada etmek zorunda kalıyor.
Son yıllarda siz duydunuz mu bilmiyorum ama ben; işini yapan fakat siyaseten farklı düşünen birinin belli bir yere, güzel konuma geldiğini görmedim duymadım.
Ehliyet, liyakat, tecrübe, güç, kuvvet , kudret sahibi olup işini layıkıyla yapabilecek insanlar kıyıya köşeye atılıp hem kaderine isyan, hem de içinde bulunduğu devletin sistemine olan inancını yitirir hale geliyor.
Kimse ben bu işin adamı değilim demiyor herkes boş gördüğü koltuğa atlamak için her yolu mübah sayıyor. Tek dert dava biraz daha fazla kazanmak mı demekten edemiyor insan.
Öyle olduğundan olsa gerek her alanda patır patır dökülüyoruz. Artık kamu da işinin ehli olanlar değil birilerinin adamları idarecilik yapıyor. Bu durumda maalesef kimse sorumluluğunun hakkını vermeye gayret göstermiyor.
Devlet sorumluluğunu yerine getiremez hale gelirken vatandaş alamadığı hizmetin mağduriyeti yaşıyor.
Peki kimse bu durumdan dolayı mahcubiyet yaşıyor mu, kimse yerine getiremediği sorumluluktan dolayı vicdan azabı duyuyor mu, kendilerinden kaynaklı olumsuzluklardan dolayı istifa eden duyuyor muyuz?
Duymayız duyamayız, çünkü balık baştan kokuyor, yukarıdan aşağı seviye, muamele aynı, her ne kadar herkes hak hukuk edebiyatı yapsa da bu sadece edebiyat olarak kalıyor.
Bir kişiyi memnun etmek halkı memnun etmekten daha kolay olduğu için konforumuz bozulsun istemiyoruz, silsile böyle devam etsin, bizi seçenleri ikna etmek yerine atayanları memnun edelim istiyoruz.
Siyasetten STK’lara oralardan topluma sirayet eden bu tehlikeli virüsten kurtulmak zorundayız, devletin devamlılığı için adamların adamı olmayı değil devlet adamı olmayı tercih etmeliyiz tabi bu lafta kalmamalı.
Devlete sadakat, atayanlara sadakatten iyidir, devletin, milletin çıkarlarını korumakla görevli koca koca adamlar diyet borçlarını milletin malının talanına göz yumarak ödemedikleri zaman bize top tüfek hayır etmez.
2024 yılında görmekte zorlandığımız adalet kavramını 2025 yılında daha çok görmek, üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğünün hüküm sürdüğü, hayal kırıklıklarına şahit olduğumuz siyasilerin bir çoğunun 2025 yılında jübilesine şahit olmak, ekonomik sıkıntılardan bunalan insanımızın daha mutlu bir yaşam sürmesi temennisiyle 2025 yılının ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini umut ediyorum.
Müşterek dualarda unutulmamak dileğiyle Hayırlı Cumalar iyi yıllar diliyorum.