AKP iktidarı öncesinde “dindar insan yolsuzluk yapmaz, kul hakkı yemez” diye bir inanç yaygındı. Seküler anlayışın ve Atatürkçü fikriyatın egemen göründüğü TSK’da bile “çalmaz çırpmaz” diye İmam Hatip mezunları paranın döndüğü yerlere veya kantinlere verilirdi. Yine otobüs ve dolmuşlarda ayakta olan başörtülü kadınlara ayrı bir saygı gösterilir ve kendilerine yer verilirdi.
Bu algıyı 22 yıllık AKP iktidarı yerle bir etti. Örneğin; “2012 yılında yolsuzluk algısında 54. sırada olan Türkiye, 2024 yılında 115’ sıraya düştü.” Bunu nedeni ahlak sorununun ciddiye alınmamasıdır. “Adalet endeksinde ise 113 ülke arasında 101’inci sıradayız. İyi ki Bangladeş ve Honduras var ki sonuncu olmadık.”
“Bu kadar yolsuzluk artışını gerçek dindar-muhafazakâr bir kadro yapar mı? Bunu yapanlara neden göz yumuluyor?” Ya da bu kadar yolsuzluk-rüşvet- adam kayırma- kul hakkı yeme vs. nasıl bu kadar dindar olduğunu söyleyen iktidar döneminde olabiliyor?
Sosyal medya hesaplarımda ve köşe yazılarımda zaman zaman dini istismar ederek her türlü ahlaksızlığı içine sindirenleri, Hoca kılıklı düzenbaz ve yalancıları, cennette yer satanları, milyar dolar servetleri ile müritlerini Allah ile aldatarak zevki sefa içinde yaşayan Şeyh, Şıh ve GAVS adı verilen aracı kişi ve kurumları eleştiririm.
Bu eleştirilere ilk tepki, samimi dindar olarak tanıdığım ve AKP’ye gönül vermiş bazı arkadaşlardan gelir. Derler ki, “İktidarı ve yanlış yapan kişileri eleştirin ama yazılarınızla dine zarar veriyorsunuz!”
Biz dine karşı değiliz ki, niye dine zarar verelim? Buradan açıkça ifade ediyorum. Biz dine düşmanlık yaparak milletin inancına saygı göstermeyenler ile dini siyasete alenen alet edenlere ve insanların samimi duygularını istismar edenlere karşıyız.”
Öfke ve hicvin usta şairi Necip Fazıl’ın şu sözü bu konuya çok uygun düşmektedir. “İki tip tanıyorum bu devrin utanmazı; Biri dinde hokkabaz, biri küfür cambazı...” Milleti, Allah ile aldatmak ve modern bilimi görmemek dine yapılan en büyük kötülüktür. Peki, hiçbir kötülüğün yakışmadığı bir dine, İslam’a inananlar; etrafındaki “ahlaksız dindarları” neden sorgulamıyorlar?
“Yolsuzluk”, “Yoksulluk” ve “Yasaklarla” mücadele edeceğini vaat ederek iktidara gelmiş bir Partiyi sorgulamak yerine, eleştiri hakkını kullanan insanların suçlanmasına önce samimi dindar insanların karşı çıkması gerekirdi. Abdurrahman Dilipak dışında İslamcı herhangi bir yazarın “özeleştiri” yaptığına şahit olamadık!
İktidar yıllardan beri “siyasi etik” ve “yolsuzlukla mücadele” kanunlarını çıkarmadı. Uluslararası raporlarda da yolsuzluğa en açık kapı olarak tanımlanan “Kamu İhale” kanununu neredeyse kişiye özel bozdu ve ısrarla düzeltmiyor. Siyasi etik yasasını çıkarmak isteyen Ahmet Davutoğlu’nun başına da gelmedik kalmadı!
Seçimlerden önce kaldırılacağı söylenen; haksızlık, adam kayırma, kul hakkı yeme ve adaletsiz seçime yol açan mülakatı kaldırmayan bir iktidara içerden bir eleştiri gelmiyor. İktidar, istediğine ihaleyi verecek veya bir rantı sağlayacak…İstediğini de kuralsız ve adaletsiz şekilde kamuya yerleştirecek! Ve bunun adı dindarlık olacak!
Bu işte sizce de bir terslik yok mu? Siyasete gelince Kuran’ı ve Hadisleri her yerde kullanacak ama iş rüşvete, ihaleye, haksız kazanca, yolsuzluğa gelince Kur’an-ı Kerim birden yok sayacaksın!
Bu nasıl dindarlıktır?
Günümüzde modern hukuktaki denetim, şeffaflık, hesap verebilirlik, açık toplum, eşitlik, özgürlük gibi kavramların; sadece yasalarda yer alması yetmiyor, bu kavramların içselleştirilerek benimsenmesi önemlidir. Müslüman dünyasında eksik olan din ve dindarlık değil, ahlak reformudur. Zira dinin içinde ahlakı alırsanız din diye bir şey kalmaz.
Örneğin; Diyarbakır’da 13 yaşındaki Narin’i boğarak öldürenler sözde dindar insanlardı ama ahlaki kurallardan yoksun yaşıyorlardı. Öyle olmasa, küçük Narin’in cesedini torba içine koyup, 200 bin lira karşılığında dere kenarında taşlarla üstünü örten Nevzat Bahadır… “Eve döndüm namazımı kıldım” mesajını niye versin?
Bir de çeşitli tarikat ve cemaatlere mensup hoca kılıklı adamların din ve bilim dışı yalan söylemleri var ki, insanı çileden çıkarıyor. Sosyal medya bunların paylaşımı ile dolu. Kimi peygamberin cinsel gücünü bilirken, kimi depremleri önlüyor kimi de gaipten meleklerle ve evliyalarla konuşarak dinleyenlere mesaj iletiyor. Peygambere bile verilmeyen gaibi bilme yetkisi bu şarlatanlara nasıl veriliyor?
Son dönemlerde dindarlık görünürde artarken ahlak adeta buharlaşıyor. “Rüşvet alıp, kul hakkı yiyenlerin sofraya “Besmele” ile başlaması insanları dinden soğutuyor.” Bu tiplere bakarak dini sorgulayanlar ile “Ateist ve Deist olanların sayısı bir hayli de arttı.
Gaziantep’te görev yaparken yakinen tanıma fırsatı bulduğum, eski Diyanet İşleri Bakanı Prof. Mehmet Görmez, “Değerler Krizini Aşmak” konulu konferansında; “günümüzde dindarlık ahlak üretmiyor” demişti. İktidara yaranamadı! Dinde ahlakın önemini vurgulayanlar birer birer vurgun yerken, her türlü yolsuzluğa fetva verenler baş tacı ediliyor! Ahlakın da içinde olduğu değerler krizi giderek derinleşiyor. Aslında bu konu sadece Türkiye’nin değil tüm İslam coğrafyasının sorunudur.
Örneğin; ABD ve AB ülkelerine seyahate giden Arap zenginlerinin ve yöneticilerinin sıra dışı yaşantıları, içki ve kadın alemleri ve israf düzeyinde absürt harcamaları herkesin bildiği konulardır. Lakin bu zatlar memleketlerine döndüğünde başörtüsüz bir kadını ahlaksızlıkla suçlayacak derece ileri gidebiliyorlar.
Memleketlerinde bir rekât bile namazını aksatmayan bu zatların yaptığı, Prof. İlhami Güler’in deyimi ile “İmansız ve ahlaksız ibadet Müslümanlığı” değil midir?
Taha Akyol bir yazısında; “Maalesef, bir güç savaşı olan siyasetin arabasının önüne koşulup besili atlar gibi koşmayı “dava” sanıyoruz. Ticari ve siyasi güç kazanırken, aslında irtifa kaybı yaşanıyor. Müslümanların iki büyük yarası vardır, hâlâ kanayan; biri ahlak sorunu öteki bilim zihniyeti yoksunluğudur” diyor.
Anlaşılıyor ki, “dindarlık ahlaklı olmayı gerektirir” düşüncesi zamanımızda bir hayli kayba uğramıştır.