7 Haziran 2015 seçimlerinden hemen sonra hem kırsalda hem de şehirlerde terör eylemlerinde artış oldu. En son Iğdırda 14 polisimizin, ondan bir gün önce de Dağlıcada 16 askerimizin şehit olması bardağı taşıran son damla oldu.
Her bir şehit haberi adeta ateş topu oldu, şehitlerimizin evleri ile birlikte bütün yurdu yaktı, yüreklerimizi dağladı. Dudaklarda şehitler için Fatihalar dökülürken sebep olanlara sitemler ve beddualar edildi. Yetmedi, yurdun dört bir tarafında tepki eylemleri ve teröre lanet gösterileri ve yürüyüşleri yapıldı.
Terörle mücadele sadece güvenlik güçleri ile yürütülmez, toplumun da inisiyatif alması önemlidir. Bu destek, terörle mücadelede strateji üreten siyasete ve taktik operasyonları yürütenlere çok büyük destek verecektir. Bu topraklarda yaşayan herkes, ülkenin bölünmesini istemediğini, terörü ve teröristleri desteklemediğini, protesto ettiğini, dahası lanetlediğini göstermelidir. Hatta, Murat Sevinçin yazdığı gibi memleketin nefes alması için barış mitingleri düzenlenmelidir, ayrım olmadan herkesin katıldığı.
Birçok il ve ilçede 7 Eylül Pazartesi günü başlayan Salı günü de devam eden tepki ve protesto eylemlerini hep birlikte takip ettik. Yapılan her bir itiraz ve tepki ülkemizin bölünmemesi, birlik ve beraberliğimizin bozulmaması adına yapılmalı idi.
Peki, son birkaç günde biz ne yaptık, toplumsal tepki adına?
Beypazarında, Mardin - Kızıltepeli, 76 yaşındaki mevsimlik işçi linç edilmek istendi, daha onlarcası gibi.
Mersinde, şehirlerarası otobüsler plakalarına göre durdurularak, doğu illerine ait olanlara ve yolcularına tepkiler gösterildi.
Diyarbakır, Şanlıurfa gibi isimleri olan tatlı, lahmacun dükkanlarına saldırılar yapıldı.
Manavgatta, Kürt vatandaşlarımızın işyerleri yakılıp yıkıldı, inşaat işçileri linç edilmek istendi.
Legal bir siyasi partinin binaları hatta genel merkezine taşlı ve silahlı saldırılar yapıldı.
Daha neler, neler!
Hatırlayalım lütfen; Fransanın 11 Eylülü olarak değerlendirilen, önce 7 Ocakta Charlie Hebdo dergisine, ardından da Montrouge kenti ve bir Yahudi marketine yapılan saldırılarda yaşamını yitiren 17 kişiyi anmak ve terörü lanetlemek için 11 Ocak 2015 günü Pariste büyük bir Teröre Lanet Yürüyüşü yapıldı. Bu yürüyüşe aralarında Başbakan Ahmet Davutoğlunun da bulunduğu, dünyanın pek çok kentinden gelen liderler, siyasi partiler, örgütler, dernekler, dini temsilciler ve halk katıldı. Pariste ve Fransanın tüm kentlerinde yapılan saldırıları kınandı.
Dağlıcada şehit olan Kurmay Yarbay İlker Çelikcanın Erzurumlu 95 yaşındaki ninesi ile Beypazarındaki Mardin - Kızıltepeli 76 yaşındaki mevsimlik işçi dedenin alınlarındaki çile çizgileri, ellerindeki emek nasırları benzemiyor mu birbirine?
Düne kadar lezzet aldığımız lahmacunun, burma kadayıfın kültür dünyamıza kattığı değerden mi vazgeçiyoruz?
İzmirde kirada oturduğum apartmanda komşum Sabri Abinin, ben görevde olduğum için bize taşıdığı suyun hakkını inkar mı edeceğim şimdi?
Kürt gelinimizi ya da damadımızı mı inkar edeceğiz?
Doğu ve Güneydoğudaki il ve ilçelerde görev yapan askerlerin, polislerin, gümrük görevlilerin, öğretmenlerin, sağlık görevlilerinin tümü de lojmanlarda mı oturuyor, Kürtlerle aynı mahallede komşuluk yapanların eşleri ve çocukları kimlere emanet sizce?
On yıllardır terörden zarar gören, tek bir eylemde değil 17, 33 evladını şehit veren, dahası bu canlar arasında sadece Türk değil Kürt de olan, sadece asker ve polis değil öğretmenini, sağlık görevlisini hatta din görevlisini kurban eden ülkemde hala bir ve beraber olmuyoruz / olamıyoruz!
Fransadaki yürüş gibi; değil dünyanın pek çok kentinden liderleri, siyasi partilerimiz, sivil toplum örgütlerimiz, derneklerimiz, dini temsilcilerimiz ve halkımız aynı tabloda biraraya gelmiyorsa söyleyecek söz kalmamış demektir.
Sadece cenaze törenlerinde değil toplumsal tepki ve taleplerde de bir ve beraber olmalıyız.
Taşlanan, kurşunlanan siyasi partinin ve vekillerinin terör örgütü ile bağlantısı varsa Yargıtay işlem başlatabilir.
Kürt vatandaşlarımızın dükkanları, ticari işletmeleri, şirketleri terör örgütüne maddi yardım sağlıyorsa hukuki işlemler yapılır.
Herhangi bir kişi suça karışıyorsa takip edilir, ceza soruşturması yapılır.
Cezalandırmaya dönük işlemleri sadece devlet yapar; kanun gerekiyorsa çıkarır, eksiği yoksa kanunu uygular.
Devlet kurumlarını çalıştırmayan varsa şayet, vatandaşa düşen, seçimlerdeki tercihi ile iradesini ortaya koymaktır, yoksa devlete ait olan yetkiyi kullanmak değil.