Liverpool'u 15 yıl çalıştırmış efsanevi teknik direktör Bill Shankly'nin "Futbol bir hayat memat meselesi değildir, ondan çok daha önemlidir." diyerek açıkladığı bu "oyun-ötesi oyunu" nasıl bu hale getiriyorsunuz anlamak zor...
"Futbol"a uzak, "işkence"ye yakın bir maçın ardından ne söylenebilir ki? Ligin daha 2.haftasında sakat oyuncu yok, cezalı oyuncu yok; ama 4.sağ bekle oynuyoruz. Maç başı iki sağ bek...
Takım, neredeyse, yüz gün sonra Kamil Ocak'ta; ancak seyirci/taraftar ortalıkta yok. Nüfusu bir milyonu aşmış bir kentte on beş bin kişilik tribünün dörtte üçü boş... Her şey devlet hastanelerindeki tuzsuz yemek kıvamında... Maça renk katmaya çalışan "meşhur taraftar grubu" küfür etmeden de bir takımın desteklenebileceğini gösterebilse keşke...
Ligin genel tatsızlık sorununun ötesine geçen bir durum bu. Örneğin bu hafta Bursa-Galatasaray, Elazığ-Karabük maçlarındaki gerek taraftar ilgisi ve stat ambiansı gerekse oynanan futbolun temposu ve heyecanı Avrupa liglerini aratmadı.
Hatta PTT 1.ligdeki Karşıyaka- Adanaspor, Ordu - Mersin İ.Y. maçlarının seyir zevki dahi Gaziantep'teki maçtan ilerideydi. Daha 2. haftada ana akım medyada bu takımın kümede kalmakta zorlanacağının söylenmesi bu tatsızlığın her yerden görüldüğünü gösteriyor.
İşin doğrusu, mevcut "taraftar - takım - yönetim" üçlüsüyle süper ligde gereksiz yer işgal ettiğimiz, alt liglerin heyecanlı takımlarına ve şehirlerine haksızlık yaptığımız dahi söylenebilir. Son birkaç sezondur geçmişin mirasından yiyerek çekirge misali sıçrayıp bugünlere gelen Gaziantepspor için sıçrayacak yer de yiyecek miras da kalmamış gibi gözüküyor. Bahsedilen sorunlu üçlünün en az ikisinde bir değişiklik olmadığı sürece gidişat, maalesef, bu yönde olacak gibi gözüküyor.
Bu tatsız maça gelirsek kalede Karcemarkas ve savunmada Kemal Tokak takımın iyileriydi. Onun dışındakiler hepten ölü top organizasyonu... Bu arada, takımın ayağına en çok top yakışan oyuncusu Haris Medunjani'nin geldiği günden beri sergilediği en kötü oyuna tanıklık ettik.
Bülent Uygun'a ne demeli, bilmiyorum? Hafta içi yerel basına verdiği demeçlerde kentte yaşayanların takıma sahip çıkmamasını eleştirmiş kendince. Antep'e geleli üç beş ay olmuş, kentle takım yönetimi arasında olup bitenler hakkında belli ki bilgisi yok ya da tek taraflı dinlemiş bazı şeyler. GS maçından sonra Antalya maçında da kenar yönetimi olarak sıkıntılıydı yine... Nitekim, maçın 77. Dakikasında yan hakeme tükürdüğü gerekçesiyle sahadan atıldı.
Maçın hakemi de tüm olumsuzluklara nispet yaparcasına rezaletti. Hele penaltı, kırmızı kart ve sonrasında olanlara hiç değinmeyelim.
Antalyaspor'un istekli ve kazanmaya yönelik oyunu olmasa Kamil Ocak'tan canlı çıkmamız pek mümkün değildi zaten... Milan Baros, Tita, Asiati, Diarra gibi oyuncularla nefes aldık biraz.
Teknik kadronun maç sonrası yaptığı açıklamadaki "alınan 1 puan iyidir" ilkelliği/basitlği, Yeşilçam artisti Turgut Doğan Şahin'in bencilliği, Cenk Tosun'un transfer rüyası, Sernas'ın "benim bu çizgide ne işim var" temalı oyunu, Bekir Ozan Has ve Ekrem Dağ'ın iyi niyetli çırpınışları bu maç için söylenebilecekler...
İki transfer yapılacağı söyleniyor. Teknik kadronun iki yeni transferden önce, oyun mantalitesini bir kez daha gözden geçirmesi gerekiyor. GS ve Antalya maçlarında "oyunbozanlık" üzerine kurulu bir oyun sisteminin değişerek oyunu düzen, yeniden yeniden yapılandırabilen, birden fazla oyun planına sahip bir yapıya dönüşmesi elzem... Tersi, istediğiniz oyuncuyu getirin hikaye...
Kulüp yönetimine ne desek boş... Ligimizin yönetimi kurbanı takımları listesinde başat roldeyiz yine: Aziz Yıldırım FB'yi, Yıldırım Demirören BJK'yi, Melih Gökçek hem Ankaraspor'u hem Ankaragücü'nü, İbrahim Kızıl yönetimi de Gaziantepspor'u...
Haftaya Beşiktaş maçında görüşmek üzere...