24 Haziran'da Cumhurbaşkanı'nı belirleyecek olan Türk Milleti, adaylığını ilan eden isimleri de dinlemeye başladı. Seçime girecek altı aday olsa da esasen karşılıklı bir cepheleşme var. Bu cepheleşmenin bir tarafında Ak Parti'nin ve MHP'nin ortak adayı olan mevcut CB Erdoğan ve karşısında beş partinin beş farklı ancak Erdoğan karşıtlığında hem fikir olan adayları bulunuyor. Bu durum, CB seçiminin ilk turuna, muhalif seçmen için Erdoğan'ın karşısına kimi çıkarmak isteyeceği konusunda bir ön seçim özelliği katacak.
Vaziyet bu iken muhalif adayların Erdoğan'ın alternatifi olabileceği oldukça kuşkuludur. Bu kuşkunun en önemli sebebi ise muhalefet bloğunun bilinçaltında Erdoğan'ın Türkiye'yi yönetmesine alışmış olmasıdır. Bu alışmışlık hali siyasal muhalefeti iyice tembelleştirmiş. Bu tembelliği demeçlerden alenen izleyebilirsiniz. Öyle ki muhalefet bloğunun üzerinde durdukları sorunlara dair tek bir projeleri dahi yok. Ülkemizin siyasi, iktisadi ve toplumsal sorunlarını tespit eden liderler, tespitlerinin ötesine geçememektedirler. Bu nedenle akla tespitlerin çözüm üretmek için değil de sadece Erdoğan'ı zor duruma sokmak için yapıldığı geliyor.
Tek projesi Erdoğansız Türkiye olan muhalefet, bu durumu fark etmiş olacak ki bir yandan da vaatler sıralamaya başladı. Bu vaatler arasında şüphesiz en çaresiz ve zayıf görüneni vatandaşların borçlarının silinmesi ve vatandaşlık maaşı bağlanmasıdır. Vatandaş ve borçları kesinlikle değinilmesi gerekilen bir konudur.
Türk Lirasının döviz karşısındaki değer kaybı ithal edilen ürünler özelinde toplumun alım gücüne darbe vurmaktadır. Hanehalkı dışında esnaflar ve ticaretle uğraşanlar da bu sorunla boğuşuyor ve boğuşurken hayatta kalmak için çalıştırdıkları elemanları işten çıkarıyorlar. Sonuç olarak ekonomiden bahsetmek her aday için hayati önemde ancak nasıl olması gerektiği de bir o kadar önemli.
Türk Milleti, esasında alın terinden gelen helal lokmayı ülkü edinen ve harama bakmayan bir milletir. Borcu yiğidin kamçısı olarak gören milletimiz çalışmaktan hiçbir zaman kaçmamıştır. Öyle ki çalışkanlığı onu ta gavur ellerinde dahi işçi yapmıştır. Dememiz o ki, "Türk Milleti çalışkandır". Bu çalışkanlığa karşılık olarak adaylardan beklenebilecek olan işsizlere iş sağlanacak projeler üretmeleridir. İşsizliğin azalması demek, pazarda, çarşıda alışverişin artması, işverenin borçlarını ödemesi ve bunlarla birlikte devletin de daha fazla vergi toplayabilmesi demektir. Yani işsizliği çözmek devleti de rahata erdirmek demektir.
Bu hakikatin karşısında "borçların silinmesi" gibi bir vaadin ortaya çıkması Türk Milleti'ne hakarettir. Bu hakaretin içerisinde, helal ekmek için terini akıtmaktan sakınan ve amiyane bir tabirle beleşçilik yer almaktadır. Türk toplumu genç bir yapıya sahiptir bu nedenle hem fiziken hem de aklen Türkiye'nin her atılımı yapacak insan potansiyeli mevcuttur. Ancak bu potansiyele siz "evde oturmaya devam edin borçlar da bu seferlik benden" derseniz, millet buna gücenir. Bu konuyla aynı anda ağızlardan dökülen "vatandaşlık maaşı" konusu da oldukça ütopik ve yukarıda izah ettiğimiz hakareti besler niteliktedir.
Seçilmek için "çalışmayın, ben veririm" demek yine bir tembellik hikayesinin sonucudur. Topluma sağlıksız bakışı yansıtan bu vaatler aynı zamanda adayların umutsuzluğunu da ortaya koymaktadır. Seçmenin bu vaatler karşısındaki yorumu "seçilemeyeceğini ve bunları yerine getirme sorumluluğunu elde edemeyeceğini bildiğinde böyle bolca dağıtabiliyor" biçimindedir.
Ayakları yere basmayan vaatler ve projesiz basit cümleleri sayesinde muhalefet, rakibi Erdoğan'a çalışmaktadır.