Hiç şüphe yok ki korku hislerin en güçlüsüdür. Çünkü korku, insanın iradesini etkileyebilir, düşünmesini engelleyebilir ve diğer hislerini kör edebilir. İnsanların yaşamları söz konusu olduğu vakit pek çok şeye boyun eğeceği düşünülür. Korku bu nedenle siyasetin çirkin enstrümanlarından birisidir. Bu yüzden cesaret büyük erdemlerden birisidir. Korku bu noktadan hareketle düşünüldüğünde ve umutsuzlukla birleştiğinde baskıcı liderlerin sıkça kullandığı bir sapsız bıçaktır.
Peki bu liderlerin arzuladığı tek şey olan güç nedir? Genel olarak bilinen tanımıyla güç, sahip olanın kendi isteklerini gerçekleştirmesine yarayan bir unsurdur. Fizikteki güç tanımından farklı olarak siyasal gücün muhatabı insan, toplum ve iradesidir. Gücün nereden geldiği düşünüldüğünde ise ilk akla gelen ögeler silah, para, nüfus ve kaynak'tır. Bunlara sahip olan kişinin ya da grubun güçlü olduğu fikrini kabul ederiz ve kendimizden güçlü olan kişiden korkarız.
Dünya üzerine yayılmış rejimleri de yukarıda kısaca izah ettiğimiz iki unsur üzerinden değerlendiriliyoruz. Aklı, hukuku ve özgürlüğü hiçe sayabilecek kadar gücü elinde bulunduran liderlerin ya da grupların saldığı korku sebebiyle bulundukları ülkede sağlam temellere sahip olduğuna inanıyoruz.
Aynı şekilde insan aklının üretici ve eleştiren kısımlarının uyanık olduğu, hukukun herkesin üzerinde yer aldığı ve başta ifade olmak üzere her özgürlüğün tanındığı ülkelerin sanki sallantıda olduğu hissine kapılıyoruz. Çünkü bu toplumlar korkmuyorlar. Bu nedenle liderlerini alaşağı etme ihtimalleri var sanıyoruz.
Aslında doğa içerisinde bakacak olursak insan tehlikede olduğu kadar saldırgan, korkaklığı kadar zalim oluyor. Yani her gücü elinde bulunduran ve herkesin secde etmesini emreden rejimler ve liderleri korkaktırlar. Çünkü kendi insanlarını hür kılacak cesarete sahip değildirler. Çünkü hür olunduğu taktirde kendilerinin konumlarını kaybedeceklerini biliyorlar ve bundan korkuyorlar. İşte tam da burada basit bir döngü beliriyor. Güçlü lider, gücünü kaybetmekten korkuyor bu nedenle demir yumruğuyla halkını korkutup sindiriyor çünkü halkından korkuyor. Yazının başındaki "sapsız bıçak" ifadesi burada anlam buluyor. Güç sarhoşu korkak liderler kendilerini de yaraladıklarının farkında değildir.
Sıkça duyduğumuz korku imparatorluğu ise yukarıda izah edilen korku-güç döngüsüdür. Bu tip rejimler korkunun üzerine inşa edilir ve gücünü her alanda kullanır. Öyle bir korku ve güç kullanılır ki dışarıdan izleyenleri de etkiler ve rejimin sağlam olduğuna ikna eder.
Korku imparatorlukları, çatışmadan, intikam hırslarından ve gerginlikten başını kaldıramayan sefalet içerisinde de yaşasa tüm parasını silahlara harcayan ülkelerdir. Gelişme ihtimalleri yoktur çünkü rejim en büyük savaşını insanın özgür aklına karşı verir. Böylece akıllar iğdiş edilir. Aslında kaybedilen her akıl, güçlerin en büyüğüdür. Elbette akılla uzlaşı yerine korkuyu seçenler bunu bilemezler.
Bu ifade aslında korku imparatorluklarının en büyük düşmanının kim olduğunu da gösteriyor. Bu tip rejimler akılla boşuna savaşmıyor. Çünkü hürriyeti, adaleti ve iyi bir yaşamı isteyen akıl, kitleleri hızlıca uyandırıp rejimi kökünden sökebilir. Bu nedenle korku imparatorları gerçekler haykırabilecek ve insanları düşünmeye sevk edebilecek aydınları yok etmeyi iyi bilir.
Bu da gösteriyor ki toplumlar yetiştirdiği aydınların kıymetini bilmeli, onları anlamalı ve korumalıdır çünkü aydın sayısının azalması korkunun artması demektir. Korkunun olduğu yerde ise adalet, özgürlük, dürüstlük ve eşitlik gibi hiç bir erdem bulunmaz.
Yine bu yüzden dışarıdan çok güçlü gördüğümüz bu rejimler aslında zayıftır. Çünkü insanlar korkudan boyun eğdikleri rejimden nefret eder ve sahiplenmezler. Öyle bir nefret doğabilir ki işgalci düşman askeri çiçeklerle karşılanabilir.
Sağlam rejimlerin kaynağı ise toplumun refahını hedeflemek, insan aklına saygı göstermek ve hukuku temel almaktır. Bu rejimler korkuyla değil, sevgiyle yaşar. Böyle bir yönetim her birey tarafından sahiplenilir. Sevgiyle yönetme gayretindeki bir lider, halkı tarafından canı pahasına sevilir ve unutulmaz.
Korku ve insan hürriyetini ile aklını hiçe sayan gücün getireceği kötülük dolu düzenler yıkılmaya mahkumdur. Doğadaki en büyük çabamız olan ölümsüzlük ütopyası ise sevgi ve akılla mümkündür.