Her lafın yerinde bir değeri vardır. Zamansız söylenen sözler zamanın yok edici gücü karşısında israf olup giderler. İdrak edilmeyecek bir zamanda ağızdan çıkan sözlerin anlamsızlığı sözün değerine ihanettir aslında.
Lafın hakkını alamayacağı bir anda söylenmesi boşa atılan ok misali hedefe varmadan yere düşer. Dolayısıyla doğru zamana tabidir doğru sözün etkisi ve gücü. Ve her sözün özüne layık bir sunumu olmalıdır ayrıca. Genellikle ne dediğinizden çok nasıl dediğinizdir insanların beyninde ve gönlünde yer eden. Üslup sihirli bir değnek misali dokunduğu sözü değiştirir.
Ve sözün hakkını veren bakışlardır mühür basar gönüllere. Dilin gücünü tam olarak bilseydi insanoğlu vakıf olamayacağı hiçbir şeyin de olmadığını anlardı. Ulaşamayacağı hiçbir insan yoktur dili layıkıyla kullanan kişinin çünkü. Zira Eflatun,” İyi bir konuşma, insanın kafasına sahip olma sanatıdır.” der. Şarkı söyler gibi dua eder gibi konuşan insanların karşısında hiçbir kapı kapalı kalmayacaktır. Zira çevrenize baktığınız zamanda belirgin başarılar elde etmiş, insanların gönlünü kazanmış çok sevilen kişilerin hitabet sanatını bildiğini kolaylıkla anlayabilirsiniz. Başarısız ve mutsuz insanlara gelince onların konuşmaktan çok küfreder gibi harcadığı sözlerin etkisidir insanda bıraktığı tek şey.
Sözleri çiğneyerek, homurdanarak, yutarak ya da savurarak harcarlar. Ne kendileri anlar ne de bir başkası kelimelerini. Hep boşa atılan olta gibi her çekişte daha sinir bozucu hale gelir, yayı gevşemiş keman misali beyin şişirir, ruh daraltır. Yani ağzı olan herkes konuşur tabi. Ancak ne konuşur nasıl konuşur ne elde eder ya da ne verir ortadadır dikkat ederseniz. Ben Johnson, ”Söylemek ve belagat aynı anlama gelmez, konuşmak bir şeydir, iyi konuşmak bambaşka bir şey. Bir budala da bir şeyler söyleyebilir; ama bilge bir adam konuşur.” diyerek aradaki keskin farkı açıkça vurgular.
Ve keşke herkes karşıdakiyle konuşmadan önce kendisiyle bir konuşabilse. Daha kendisiyle muhabbet edemeyen adam nasıl bir başkasıyla konuşabilir ki. Garip bir muamma! Yaşadığımız çoğu sorunun altında bu durum yatar aslında. Doğru zamanda doğru sözü kullanmak, doğru sözü doğru ifadeyle aktarmak ve bu doğru ifadeleri tamamlayan beden dilini yansıtabilmektir.
Bana göre, dünyanın en büyük sorunu kendini bile nasıl seveceğini ve karşısındakine sevgisini nasıl ifade edeceğini bilemeyen insanların yarattığı sevgisizliktir. Ve bu sevgisizliğin sessiz çığlığı yüreklere vurulmuş bir kilit! Anahtarını kör kuyularda kaybetmeden önce dilinizi terbiye ediniz.