Düşman bataryalarının toplu halde şehri ateş altında tutması, binlerce evi yıkıp, yüzlerce vatan evladı ya yaralandı veya şehit oldu. Bu durum çok acı bir manzaraydı. Bir taraftan ağır obüslerin meydana getirdiği yıkım ve kayıplardan dehşete düşen halk ve memurların ailesi, bütün çoluk çocuklarını şehirde yaygın bulunan, bir kaç yüz senelik rütubetli ve kokulu taş ocaklarına balık istifi gibi doldurmaya mecbur kaldılar. Bu karanlık ve havasız mağaralara yığınlar halinde yerleştirilen kadınlar, çocuklar ve ihtiyarlar da havadan güneşten, rahat uykudan mahrum oldukları için bir kaç gün sonra gözağrısı, dizanteri, tifo gibi korkunç hastalıklar başgösterdi. Hastaların tedavisi doktor yetersizliğinden imkansızlaşmıştı. Bir taraftan erzakın bombardıman dolayısıyla bozulmasından mağaralara kaçan çoğu kişiler bir açlık tehlikesi başgöstermiş, diğer taraftansa ağır yaralıların sayısı çok fazlalaşmış, hastane yapılan iki camii ağzına kadar yaralı ile dolmuş, sokaklarda bir çok vatan evladının feryadı, kanlar içinde çırpınmalar yürekleri parçalamaktaydı. Bu feci sahneler yetmiyormuş gibi bir de yaralıları tedavi için gereken ilaçlar, özellikle tentürdiyot ve kloroform gibi en hayati tıbbi ilaçlar bile kalmamış ve bu acı durumda doktorlar bütün yaralıların hayati tehlikesinden şikayete başlamışlardı.
Bazı günler oluyorduki kloroform yokluğundan operasyon yapılması gereken ağır yaralıların kol ve bacaklarını iple karyolalara bağlayarak zavallıların müthiş ve acı ızdırapla kol ve bacakları kesiliyordu. Fransızlardan kloroform istemeye mecbur kalındı, ancak vermediler. Biraz tetanoz serumu gönderdiler yaralı müdafilerin bacaklarını ve kollarını keserken onları bayıltmadan ve uyutmadan karyolaya bağlayarak ameliyatlar yapılıyordu.
Bu çok kötü ve kirli şartlar altında tehlikeli karın ameliyatları ile beyin ameliyatlarıda yapılıyordu. Sanki Allahın bir mucizesi idi, bunlardan bazılarıda iyileşiyordu. Açlıktan zerdali çekirdeği, arpa ile öğütülüp yenmeye çalışıldı, açlık giderildi. Bu sefer oksisiyanürden zehirlenmeler, buna bağlı ishal ve ölümler başladı. Dr. Mecit bey bir bardak suya bir damla tentürdiyot damlatıp içirdi ve ölümler azaldı.
Direniş öncesi Antepte iki hastane bulunmaktaydı. Bunlardan biri Amerikan, diğeri şimdiki Bahçelievlerde bulunan ve Fransız topçusunun ağır bombardımanı sonucunda harap olan Türk Hastanesi idi. Şehir dışındaki muharebelerde yaralıları tedavi etmek amacıyla Şehreküstü semtindeki Şeyh Fethullah (Şıh Camii) hastane haline getirildi. 1 Nisan 1920den itibaren Türk Hastanesini kullanma olanağı kalmadığından Şıh Camii ve çevresinde sağlık hizmetleri verilmeye başlanarak savaş sonuna kadar kullanıldı. Cami avlusundaki mektebun bir kısmı idare bürosu yapıldı, camiye yataklar yerleştirilerek hastane haline getirildi. Belediye eczanesinin 5-10 kalem ilacı Şıh Camii hastanesine getirilerek eczane kurulmuş oldu. Hastanede yaralılar okadar artmıştıki yan taraftaki Hacı Halil ve Hacı Vahab sokaklarındaki evlerde hastane haline getirilerek sağlık hizmeti verildi. Şıh Camiinin hastane olarak tercih edilme nedeni şehrin doğu kesiminde olması, Fransız karargahına oldukça uzak mesafede olmasıydı. Minaresinde KIzılay bayrağı dalgalanmasına rağmen Fransızların topçu ateşinden kurtulamadı. Bu nedenle yaralıların hayatı her dakika bombardıman tehlikesiyle karşı karşıya idi. Sebebi; Fransız komutanları Antep Kuvayi- Milliyesini kendilerine karşı asi bir çete kabul ediyor, devletler hukuku kurallarının bu konuda uygulanmasını gereksiz görüyorlardı.
Fakat birkaç gün sonra kendi hastanelerine dışardaki topçularımızın karşılık vermesinden korkup Kızılay işaretli hastanemize saygı göstereceklerini bizzat bildirdiler. Bu hastanede doktorlar ilk zamanlarda heyeti merkeziye tarafından yemin ettirilerek çalıştırılıyordu. Henüz Antepte Fransızlarla çarpışma başlamadığından burada Maraş harbinde yaralananlar tedavi ediliyordu. Bunun Fransız tarafından duyulmaması içinde Antep Müdafa-İ Hukuk Cemiyeti böyle bir önleme başvurmuştu. O sırada Antepte Op.Dr. Mecit Barlas, Dahiliyeci-Ürolog Dr. İbrahim Söylemez, Sağlık Müdürü Dr. Şahap Bey olmak üzere 3 Türk hekim vardı. Çatışma başladığında sağlık hizmetleri tam organize edilmemişti. Doktorlar ilk zaman Şıh Camiindeki müdafa-i Hukuk hastanesine gidip mevcut yaralıları tedavi ediyorlardı. Kuvay-i Milliye teşkilatlanmasında aktif görev alan Dr. Hamit gerek şehirde gerekse 25. alayda sağlık hizmeti verdi. Bu arada İstanbulda tıp fakültesinde eğitim alan gençler gönüllü olarak sağlık hizmetlerinde yer aldılar. Ömer Asım Bey (Aksoy) 27.alayın doktorluğunu yaptı. Sağlık hizmetleri son derece zor ve yetersiz şartlarda olağanüstü gayretlerle gerçekleştiriliyordu. Savaş sırasında önceleri yaralı kadın ve erkekler ayrı ayrı koğuşlarda yatırılıyordu. Ama savaşın acımasızlığı yaralıların sayısın artırınca aynı koğuşa yatırılmaya başlandı. Çok ağır olmayan kadın yaralılar tedavileri yapılıp evlerine gönderiliyordu. Çok ağır yaralı kadınlar ise hücrelerde yatırılıyordu. Kadınlar için ayrıca kadın hasta bakıcı olmadığından hemşirelik görevini askerde sıhhiye olarak çalışmış kişiler yapıyordu. 1.Dünya harbinde 'Sıhhiyeci' olan 15 Antepli hasta bakıcı ateş altında, gece gündüz akın akın gelen yaralıları iyi etmek için uğraşıp durdular.
Dr. Mecit Barlas İstanbul Etifal Hastanesinde genel cerrahi ihtisasının dördüncü senesinde iken 2 yılda Düralacezeye devam etmişti. Memleketine gelmeye karar verir ve 23 Ağustos 1918 günü Antepe gelir. Ancak 3 gün önce babası ölmüş, onu sağ görmek nasip olmamıştı. Şehirde sadece Ermeni doktor Hosep vardı. O sırada Nases isimli bir Ermeni eczacı Keyvan Hamamı yanında bir eczane açmıştı. Mecit Barlas orada hasta muayene etmeye başladı. Daha sonra Suriyeden dönen askerlerle birlikte Ermeniler vilayet yakınında Mecit Beyin açtığı hastaneye el koydular ve tekrar Mecit Bey Keyvan Hamamı arkasındaki hastanesine döndü. 15 Nisan 1919da Hacı Arif Efendinin kızı Ayşe ile evlenen Dr. Mecit İngilizlerin işgali günlerinde her Antepli gibi sıkıntılı günler geçirdi. Kendi hatıratında Kolejdeki Amerikalılar özellikle Mr. Neil ismindeki Amerikalının İngilizlere yardım ettiğini Reyn isimli gazeteyi yayınladığı ve bu gazetede hergün ingilizlere kayıtsız şartsız itaat etmeyi yazdığını belirtmektedir. Dr. Mecit Bey anılarında aynen şu hususları vurgulamaktadır. ' Fransızların haksız olarak memleketimizi işgal etmesini protesto ettik. Bu sırada uzaktan uzağa Mustafa Kemal Paşanın ismi söylenmeye başlandı. Bu isim çok uzakta parlayıp sönen bir ümit ışığı gibi kalpleri ara sıra aydınlatıyordu. Zamanla bu isim daha açık ve net olarak işitilmeye başlandı. Müdafa-i Hukuk cemiyeti teşkil edildi. Arada Mustafa Kemal Paşanın bir genelgesi duyuluyordu:
Burda yabancılara dokunulmaması ve bunların misafirimiz olduğu er geç memleketimizi, hakimiyetimizi teslim ederek çekileceklerini çok nazik bir dil ile ifade ediyordu. Bu sırada Maraşta harp başladı. Bir gün Hacı Halit Ağanın oğlu Sadık efendi geldi beni bir toplantıya davet etti. Birlikte Kürt Tepede Malağoğlu, Şerif Efendinin evine gittik. Orada Müdafa-i Hukuk Cemiyetinden birkaç kişi ile bir yaralı vardı. Ben derhal yemin ederek cemiyete girdim ve yaralıyı muayene edip orada tedavi imkanı olmadığından sedye ile Keyvan Hamamı arkasındaki hastaneye naklettim ve tedaviye başladım, yarası ağırdı. Fransızlar Nisan 1920 başında Antepi gece şiddetli ateş altına alınca şehitlerimizide alarak şehrin doğu tarafına tüm ahali gibi akın ettik. Amansız Fransızın topçu ateşi altında, gece zifiri karanlıkta bekledik. Bilahare ailece Burça sonra Halepe gitmeye karar verdik. Yolda giderken aileyi Halepte bıraktıktan sonra Antepe dönmemizin doğru olacağını söylüyordum. Benim niyetim Antepe dönmek idi. Halepte bir gün Arap Ahmet ile karşılaştım ve ' Doktor sen Antepe gitmelisin, şehir sana muhtaç, bizim bir faydamız olmaz, fakat memleket senden hizmet bekliyor' dedi. Ben zaten gitmek niyetindeydim. Arap Ahmetin bu sözü beni daha ziyade uyardı. O gün veya ertesi gün Hacı Ahmet Beyzade Sadık Bey, Kılıç Alibeyin ufak bir kağıta kurşun kalemle yazılmış yazısını getirdi. Bu teskerede yaralıların feryad ederek beni istediklerini yazıyor ve beni Antepe davet ediyordu. 8 Mayıs 1920de Halepten dönen Dr. Mecit Bey Şıh Camiindeki hastanede göreve başlar. Hastanenin ameliyathanesi için kullanılan tüm cerrahi aletler Dr. Mecit Beyin kendi özel aletleri idi. Evde istirahata çok vakit bulamayan Dr. Mecit Bey bombardımanda yaralanıp gelen bir kafileyi tedavi edip yataklara yatırıp, istirahata giderken bir kafile daha yaralı geliyordu. Yaralıların bir kısmı bombardımandan yaralanan kadın ve çocuktu, bir kısmı da cephede yaralanan askerlerdi. Bu bir facia, yürekler acısıydı. Yaralıları tedavi için ilaç ile pansuman malzemesi yoktu. Gazlı bez yoktu. Etraftan kadınların tülbentlerini, o da bitince hocaların sarığındaki beyaz bezleri toplayıp kaynatarak yaralıların tedavisine devam ediliyordu. Dr. Mecit Bey anılarında: ' Çok kötü şartlarda yaralıları tedavi ediyorduk. Ashepsi ve antisepsi şartlarını hakkı ile tatbik etme imkanı yoktu. Eksik aletlerle kafatası ameliyatı ile beyin cerrahisi yapılıyordu. Birgün bomba imal ederken patlama neticesi etraf şehir komutanı Özdemirbeyin yüzü yanmış, onu tedavi ettik. Bu arada ihtiyat sabiti Mustafa Yavuz çok ağır yaralı olarak hastaneye geldi ve orada şehit oldu. O an Özdemirbeyin hüngür hüngür ağladığını gördüm demektedir. Sahir Üzel ise Antep Savunmasında heyeti sıhhıyenin hizmet ve fedakarlıklarını şöyle tanımlamaktadır; ' İlaçlar civar kazalardan, hatta Halepten getirtiliyordu. Bueksik şartlar içinde Mecit Bey 11 ay geceli gündüzlü çalışmıştır. Mecit Bey ile Dr. Fahri Can, Dr. Şahap ve İbrahim beyler sağlık heyetinin ruhu Antep sağlık durumunun kurtarıcıları idiler. Evvelce bu teşkilat kurulmadan önce en ufak yaralılar bile bakımsızlıktan, doktorsuzluktan ölüp gidiyordu. Sağlık Heyeti Antep Savaşında büyüksebat, özveri ve sabırla çalışmış, harp felaketlerini birazda olsa hafifletmişlerdir. Burada yıllardır Gaziantepte söylenen bir yanlışı ve yalanı düzeltmek istiyorum. Şöyleki Dr. Mecit Bey ihtisas yapmamış, cerrahlığı Antep Harbinde ameliyat yaparak öğrendiği söylenir. Çok ayıp ve günah bir söylem. Dr. Mecit Barlasın kemiklerini sızlatmayalım, nankörlük etmeyelim, gerek harpte ve gerekse harp sonrası benim babamda dahil binlerce insanı o zamanın koşullarında ameliyat ederek hayata kavuşturmuştur.
Doktor Mecit Barlas kimdir?
Dr. Mecit Barlas 1906 yılında İstanbul Tıp Fakültesine girer mezun olduktansonra genel cerrahi ihtisasını yapar. 1. Dünya Savaşında Gülhane ve Etfal Hastanelerinde çalıştı. Harp başlayınca Antepe geldi. 1918den itibaren Gaziantepte ilk Türk Operatör Doktor olarak 1969 yılında vefatına kadar memleketine hizmet etmiştir. antep Harbinde Dr. Mecit Bey adeta bir insan mimari idi, parçalanmış ayaklar, hurda haş olmuş omuzlar onun usta elleriyle eski haline geliyordu. Dr. Mecit Beyin en büyük mükafatı şu dizelerindedir.
Antepin etrafı dumanlı dağlar
Doktor Mecit gelmiş yaramı dağlar
Analar ah çeker, bacılar ağlar
Hani benim mor sümbüllü bağlarım
Antep diye hazin hazin ağlarım.
Tüm şehitler ile Gazi olup sonsuzluğa göç edenleri ve Antep Harbinde gecesini gündüzüne katıp, bıkmadan ve usanmadan hizmet veren tüm sağlık personeline tanrıdan rahmet diliyorum.