İçinde bulunduğumuz bu günlerde şehit haberi almadığımız gün yok gibi. Aynı yerde birden fazla asker / polis şehit olabiliyor ya da aynı ile ard arda gelen şehit haberi ile sarsılıyor. Günümüz oldu devr-i şehadet, şehirlerimiz de şehr-i şüheda.
Şehadet, hem dini hem de milli bir onur. Bizim insanımız kutsal kabul ettiği değerler uğruna mücadele etmekten, gerekirse canını vermekten hiçbir zaman çekinmemiştir. Dinin emirlerini yerine getirmek için Bedir ve Uhud gibi cihad meydanlarına koşan sahabelerden tutun Anadoluyu yurt edinmek için Malazgirtte; cihan devleti olmak için Konstantinopolisde; İmparatorluğun işgalini önlemek için Çanakkalede, Trablusda; Peygamberimizin Haremini korumak için Medinede; Sevri bozmak için yurdumuzun her bir köşesinde; dünya barışı için Korede ve daha pekçok yerde, vatan evlatları gözlerini kırpmadan savaşmış, şehit ya da gazi olmuştur.
Gidelim Çanakkaleye, gidelim İstanbul Edirnekapıya, ibret alalım oradaki şehitliklerden; kucak kucağa yatıyor Türk, Kürt, Laz, Çerkez yurdum insanı. Arkalarından türkü yakılmış, onbeşlik delikanlıların. Tüm öğrencileri şehit olduğu için kapanmış Mekteb-i Tıbbiye.
Nihayet, üç kıtada toprakları olan koca bir İmparatorluktan geride kalan topraklarda kurulan Türkiye Cumhuriyeti, son otuzbeş - kırk yıldır terör belası ile özellikle de bölücü terörle mücadele ediyor. Bu uğurda asker, polis, korucu, öğretmen, doktor, hemşire şehadet şerbeti içti, hem de Türk, Kürt, Laz, Çerkez tekmili birden. Kimisi silahlı çatışmada, kimisi mayın, pusu, suikast gibi kalleş saldırılarda şehit düştü. Bir özel harekat polisi baba kendi gibi özel harekat polisi olan oğlunu, bir jandarma yarbayı yine kendisi gibi jandarma yüzbaşı kardeşini şehit olarak toprağa verdi.
Analar ve babalar oğullarının ellerine kına yakarak vatana kurban olsun diye askere gönderdi. Polisler ve Askerler geride bıraktıklarını bir an bile düşünmeden ve de gözlerini kırpmadan silahlı çatışmalara girerken, eşleri, çocukları, anne ve babaları endişe ile yollarını gözledi. Karı ve koca ağız tadı ile birbirlerine küsemediler bile, belki akşam eve dönüş olmaz diye.
Şehadet haberi alan ana ve babalar, eşler ve çocuklar, kardeşler vatan sağolsun dediler daha düne kadar. Çünkü inanıyorlardı ki uğrunda ölünen değerler temizdi, tertemiz.
Bugünlerde topyekün Millet, şehitlerinin ardından vatan sağolsun diyemiyor, şühedanın hakkını da helal edemiyor.
Aslında onlar, vatan sağolsun istiyorlar. Bu Necip Millete haklarını da helal ediyorlar.
Ancak acının ve feryadın nedeni başka, hem de bambaşka.
Lafın kısası; dinin ve milletin sembolü hilal uğruna kurban olmak istiyorlar, kurban edilmek değil.