13 yıldan beri özellikle Türkiye olarak büyük göçe yol açan, toplumun dengesini bozan, ekonomisini alt üst eden, kültürel yönden değiştiren, sosyal ve asayiş yönüyle ciddi manada düzenimizi bozan, hatta birçok canlarımıza mal olan Suriye konusu, 13 gün bile sürmeyen peşpeşe operasyonlarla tamamen değişime uğradı. Önce Halep gitti son olarak Şam’a girilerek Suriye diye bir Devletin sonu getirildi. Hikaye uzun anlatım bu kadar kısa… Çok zor görünen bu son o kadar kolay oldu ki, hala inanamayıp akıl sır erdiremeyenler var. Oysa madalyonun öbür yüzünde bu sonucun olacağını bilenlerin olduğunu söylemeliyim. Elbette Amerika ve Rusya, buna İsrail, hatta İran ve İngiltere’nin izlediği stratejinin mihenk noktası Türkiye’nin, sessiz ama derinden çok akılcı bir politikası sonucu bu noktaya gelindiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Satranç oyununda sakin kalabilen akılla hamleler yapabilen oyuncu sonuçta kazanan taraf olur. Kim ne derse desin Türkiye kısa orta ve uzun vadede izlediği politika ile bunu başaran bir ülke olmuştur.
 
ERDOĞAN’IN PLANI TIKIR TIKIR İŞLEDİ
 
Elbette bundan sonrası önemlidir. Yani nasıl hamleler yapılacak, nasıl bir strateji izlenecek kısa zamanda izleyip göreceğiz. Şu anda ortalık toz duman ama nasıl olsa bu geçecek ve her şey ortaya çıkacaktır. Türkiye sınırın ötesinde yaptıklarıyla elbette en önemli söz sahibi ülke konumunda olacaktır. BOP eş Başkanlığı devam eden Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın söz sahibi olma konusundaki gerçeği göz önüne aldığımızda, öncelikle Suriye’deki durumun nasıl olacağı kısa zamanda ortaya çıkacaktır. Çünkü Suriye artık kaça bölünecek, bu parçalanmışlıktan sonra BOP planı çerçevesinde nasıl bir uygulama içerisine girilecek doğrusu bende çok merak ediyorum. Kaldı ki şimdi El Kaide kökenli Heyet Tahrir Şam (HTŞ) örgütü var. Bu örgütün yapısını dile getirenler, Suriye’de ‘iktidar adayı’ olarak öne çıkarılan liderleri Colani’nin Birliğe ve toplumsal huzura ilişkin yapılan açıklamalara rağmen, Nusayriler başta olmak üzere Suriye’de sivillere yönelik toplu infazların gerçekleştirilmesini olası gösteriyor ve bu kadar uzun bir savaşın ardından militanlarını tek bir talimatla tutamayacağını iddia ediyor. Yani açıkçası HTŞ’nin bir ülkeyi tek başına yönetebilecek kapasiteye sahip olmadığını, bunu da Savaş kökenli örgütlerin tümünün aşağı yukarı böyle olduğunu ileri sürüyor. Yine de ihtimal olarak önümüzdeki dönemde HTŞ’nin kendisini lağvederek, Türkiye kontrolündeki SMO ile bir ortak hükümetin içerisinde yer almasını güçlü bir ihtimal olarak gösteriyor. Aynı çevreler, Suriye Demokratik Güçleri olarak bilinen SGD’nin Motorunu YPG’nin oluşturduğu, ABD kontrolündeki bu yapılanmanın YPG kontrolü altındaki toprakları önemli ölçüde genişlettiğini, ABD adına kontrol ettiği petrol yataklarının Türkiye üzerinden satışına ikna olursa, ABD arabuluculuğunda Türkiye ve diğer yapılarla uzlaşma şansı yüksek. Bu gidişatın bu yönde olacağını ileri sürülüyor ve o zaman PKK ile anlaşma sağlanabileceği ihtimali beliriyor.
 
SEVİNEN SURİYELİLER ARTIK ÜLKELERİNE GİTMELİDİR
 
Gelelim bugünden itibaren Türkiye’nin nasıl bir rol üstleneceğine… Şu ana kadar tıpkı Amerika, Rusya, İran hatta İsrail gibi çok ön plana çıkmayan Türkiye, parçalanan Suriye’de nasıl bir pozisyonda olacak? Görebildiğim kadarıyla söz sahibi konumunu daha aktif hale getirebilir. Örneğin Türkiye Halep şehrinin ve çevresinin toparlanması ve yapılanması yolunda rol üstlenebilir. Bilmeyenler için söylüyorum, Antep kurtuluş savaşında düşman işgalinde Halep’in kazası konumundaydı. Yani bu şehirle aile bağlarımız temelden güçlü, zaten içli dışlıyız. Kaldı ki Gaziantep’te 500 binden fazla Suriyeli var. Dikkat ettiyseniz, Şam’ın düşmesiyle birlikte pazar günü sabahın erken saatlerinde Suriyeliler Gaziantep’te bayram sevinci yaşadı. Şahinbey’deki Millet Camisine gittiler. Araçlarla şehirde ellerinde bayraklarla konvoylar oluşturdular. Böylece geçen hafta yazdığım gibi Gaziantep’in ne kadar Suriyeli barındırdığı ortaya çıktı. Bu bakış açısıyla hepimiz “sevinen bu Suriyeliler artık ülkelerine gitmeli” demek zorunda kaldık. Tüm bunlara karşın yaşanacak gelişmelere göre hareket ederek, yine de iyimser taraftan bakmalı ve bu gelişmeleri ülkemizin menfaatleri noktasında değerlendirmeliyiz. Aksi takdirde sınırlarımız Türkiye’ye hedef seçenler gruplar, örgütler tarafından çevrili hale getirilebilir. O zaman iş Dimyat ve pirinç meselesine dönebilir.
 
ÖNCELİK SINIR GÜVENLİĞİMİZDE
 
Bu zor ihtimal gözükse de yine de tedbirimizi almak durumundayız. Çünkü Türkiye, kendi sınırlarında oluşabilecek öncelikle YPG veya bazı terör örgütlenmesinin yapılanması halinde kesin müdahil olacaktır. Buna izin verilemez. Zaten Suriye'ye yaptığı son askerî harekâtlar neticesinde İdlib, Cerablus, El-Bab, Azez, Rasulayn, Tel Abyad gibi şehirler Türk ordusu tarafından kontrol edilmekteydi. Tabii bunda iş birliği yaptığı eski adı Özgür Suriye Ordusu olarak bilinen ( ÖSO) nun şimdiki (SMO) Suriye Milli Ordusu ile birlikte hareket ediyordu. Buna Heyet Tahrir Şam (HTŞ) örgütünün önemli rol üstlenerek ön plana çıkması ve çok başarılı olmasında yine Türkiye’nin etkili olduğunu söylemeliyim. Böylece Suriye rejiminin 10 gün içerisinde tamamen el değiştirmesi, Esat ailesinin saltanatına son verilmesi bu ülkede bir devrin sona ermesini sağladı. Tabii burası Ortadoğu, neyin ne olacağı bilinmez.
 
BOP PROJESİNDEKİ DETAYI 16 YIL ÖNCE BANU AVAR ANLATMIŞTI
 
Bu bahsettiklerimden öte başka bir konu daha var elbette. İşte bu Türkiye için gerçekten çok dikkate alınması gereken bir konu. Bir ara Banu Avar’ın TRT’de yayınlanan “Suriye Büyük Ortadoğu Projesi! 2008-TRT-Banu Avar’la Sınırlar Arasında “Suriye’nin Rejimi” bölümünde söyledikleri aklıma geldi. Buna göre, “Amerika’nın bölgeyle ilgili planları 1982’de detaylı olarak belirlenmişti. Planlar, önce 1982’de, İsrail’in ünlü “Kivunim” adlı enformasyon dergisinde yer aldı. Eski Dış İşleri görevlisi, Oded Yinon ‘İsrail İçin Strateji’ başlıklı yazısında Ortadoğu’nun nasıl parçalanacağını bölme işinde hangi unsurlardan yararlanılacağını yazmıştı. Lübnan din ve mezheplere göre beş bölgeye bölünecekti. Katolik Maruniler, Müslümanlar, Dürziler ve Şiiler belli bölgelere toplanacaktı. İsrail işgalindeki topraklar, İsrail denetiminde ayrı bir bölge olacaktı. Irak için düşünülenler de daha 80’lerde açıklanmıştı. Irak 3’e bölünecekti. Güneyde Şii ortada Sünni kuzeyde Kürt devletleri olacaktı. Suriye topraklarında kuzeyde bir Alevi Devleti yaratılacak Halep bölgesinde bir Sünni devlet kurulacaktı. Şam’da bir başka Sünni devlet ortaya çıkacak, İsrail sınırında bir Dürzi devleti kurulacaktı. Suriye en az dört parça olacaktı.” Yıl 2024 Aralık ayında bu senaryo için artık her şey hazır hale geldi.”
 
Gelelim son söyleyeceklerime… Şimdi Türkiye olarak tüm ayrıntıları gözden geçirip dikkatli bir politika izleyerek bu ortamda zarar gören değil avantaj elde eden bir ülke olma yolunda emin adımlarla ilerleme zamanıdır…
HEPİNİZE İYİ HAFTALAR