"Kanada da ihtiyar bir adam ekmek çalmaktan tutuklanıp mahkemeye sevk edildi.
Yaşlı adam suçunu kabul edip itiraf etti.
Ve yaptığı hatayı şöyle açıkladı:
"Çok acıkmıştım neredeyse açlıktan ölecektim."
Hakim şöyle hükmetti: "Sen hırsızlık yaptığını biliyorsun ve ben senin on dolar tazminat ödemene hükmediyorum. Bu parayı ödeyemeyeceğini bildiğim için senin yerine ben ödeyeceğim. "
Duruşma salonunda herkes susmuştu, hakim cebinden on dolar çıkardı ve ihtiyar adamın tazminatı olarak hazineye götürülmesini istedi.
Ardından ayağa kalktı ve salondakilere hitaben: "Hepiniz suçlusunuz ve her biriniz on dolar ceza ödemelisiniz zira sizler öyle bir şehirde yaşıyorsunuz ki ihtiyar bir adam açlıktan hırsızlık yapmak zorunda kalıyor.
Duruşma salonunda 480 dolar toplandı ve toplanan parayı hakim ihtiyar adama verdi.
İmam Ali aleyhisselâm buyuruyor ki
"Eğer Müslümanların yaşadığı bir şehirde fakir görürseniz bilin ki o şehrin yöneticileri halkın malını çalıyorlar."
Mübarek Ramazan ayındayız, hak hukuk kavramlarının önemsendiği, adalet duygularının yoğunlaştığı bir dönemdeyiz.
Yediden yetmişe hepimizin desturu kendimize yapılmasını istemediğimiz bir şeyi başkasına yapmamak olmalı.
Bir düşünürün çok sevdiğim bir sözü var "Adaletin gözleri adil olsun diye bağlıdır namussuzlara göz yumsun diye değil." der
Yani adalet hükmedenler, kişi veya zümrelere şirinlik yapmak için değil, hukukun gereğini yapıp kararlarını kanunlara göre verir.
Hak güçlünün değil haklının olduğu zaman bir ülkede adaletten bahsedilebilir.
Kasıt yoksa her karar doğru olmayabilir, önemli olan kararın doğuracağı sonuçlar , etkileyeceği kesimlerin uğrayacağı tahribattır.
31 Mart Seçimlerinin üzerinden bir aydan fazla bir süre geçti, öyle ki yapılan itirazlar, girilen tartışmalar sadece İstanbul özelinde kalmadı tüm Türkiyeyi etkiledi, seçim sonuçlansa dahi etkilemeye devam edecek.
İstanbul'da olup bitenler tüm dünyada gündem konusu olurken yakın zaman da yapılan tüm seçimleri de tartışmalı hale getirdi.
Çünkü kısa vadede yapılan seçimlerin hepsi aynı yöntem ve aynı yetkililerle gerçekleşti, bu durumu yabana atmak mümkün değil.
İstanbul ülke içinde kocaman bir ekonomi, koskoca bir nüfus , büyük bir güç demek.
Bu gücün dinamikleri ile oynamak, kararlarına ipotek koymak haliyle tüm ülkeyi etkileyecek (maalesef her konuda olumsuz etkiliyor.)
Oysa geçim derdinde olan vatandaş, borç batağında olan işçi memur, esnaf dar boğazdan çıkmanın yollarının aranmasını, sorunlara çözüm üretilmesini bekliyordu.
4 yıl seçim olmayacak ülkeyi yönetenler, terörle ve ekonomik krizle mücadele başta olmak üzere köklü çözümler üretecekti
Şimdi tartışmaların bitmeyeceği, seçim çağrılarının eksik olmayacağı ve aslında sonuçlarında çok değişmeyeceği, tartışmaların bitmeyeceği bir döneme giriyoruz.
İstanbul seçimlerini kimin kazandığından öte kimin nasıl kaybettiğine bakacağız
Kazananın ülkenin tapusunu almış gibi davranmalarını konuşacağız.
Toplumun büyük kesiminin ortak kanaati , tüm İstanbul da Seçime gidilmesi yönünde idi,
Öyle olması halinde, şuan ki durumdan daha az tartışılacak, YSK ve Hukuk bu kadar yıpranmayacaktı.
Seçim süresince bir zarfta bulunan 4 pusuladan üçünün geçerli birinin geçersiz sayılması seçimleri iptal edenlerinde , iptali isteyenlerinde hep karşısına çıkacak ve maalesef tartışmaları ve yansımları hiçte hayrımıza olmayacak.,
Çünkü, siyaset seçim, oy, seçilip kazanma derdinde iken vatandaş geçim derdiyle boğuşmaya devam edecek.
Yukarıda ki hikayenin vermek istediği mesaj umarım İstanbul'da gerçekleşir.
Şehrin anahtarının teslim edildiği Şehr'ül emin beytülmala sahip çıkan biri olur ve şehir ona teslim edilir.
Hem İstanbul, İstanbullu hemde Türkiye kazanır...