Tarifsiz acıların yaşandığı şu garip dünya da en güzel aylardan biri olan Ramazan da gelecek soru “Orucumu ne bozar, Hoca?” olmamalı be kardeşim. Su şuradan girse ne olur buradan çıksa ne olur diye soran zihniyetlerin fakir beyin sofralarında açlıktan kıvrana kıvrana ne hale geldi toplum bakınca içim acıyor.
Mesela adam oruç tutuyor. Çıkarken evden komşusunun suratına bakmıyor bina görevlisini zaten azarlayacaksa açacağı ağzını dermanım yok sonraya kalsın gibisinden hiç açmıyor, çıkıyor selamsız sabahsız. Arabaya yürüyor, bina girişinde zavallı bir kedi susuzluktan dili sarkıyor, pis kedi diye şöyle bir bakıyor bizim adam.
Not alıyor aklının bir köşesine iftar sonrası şu bizim görevliye deyivereyim de postalasın şu bitliyi. Yunus Emre sayıklıyor oradan, “Yaradılanı severim yaradandan ötürü.” diye ama sağır yürekli kulağa işler mi bu söz, vicdanı zift kaplıya ulaşır mı Allah bilir yine de.
Arabaya biniyor sabah sabah işe gitmekte zor zaten sahurda yediği onca şeyden sonra. Başlıyor trafikte nüfus kütüğünün taa çıkış noktasından itibaren tüm güzel dileklerini dağıta dağıta varıyor rızıklanıp ta işkence görüyormuş gibi çalıştığı yere.
Çıkıyor arabadan en güzel sadakalardan biri olan gülümsemenin hiç uğramadığı o soğuk suretle, kapıda güvenlik girişte işçiler onlarda kim yahu sabah sabah selam verecek hal hatır soracak sohbet edecek bir iki dünyevi durumdan konuşacak, maksat insanlık maksat muhabbet. Hani nerde bizim adamda.
Sonuçta o şu bizim kraliyet ailesinin daimi olmasa da asil üyesi. Enerjim az orucum sonuçta hiç dilimi nefesimi gereksiz yere harcar mıyım diye düşünüp şöyle soğuktan bir baş sallama belki geçiyor masasına. Açıyor bilgisayarı dalıyor sosyal âlemlere.
En keyiflisi de magazin haberleri.
Bakıyor bizim milli damat pardon topçu umreye gitmiş vay vay adam gezdi tozdu keyfi âlem etti sonra da umreye mi gitmiş diye başlıyor içten içe bir hasetlikle (ki burada hasetlik umre noktasında değil onu belirteyim hani) söylenmeye kınamaya hayatında hiç tanışmadığı adamı.
O laf senin bu laf benim lafın muhatabı orada yok önemi de yok ne olacak iki çirtik hanek ne de olsa bir şey olmaz maksat vakit ölsün vakit geçsin vakit uçsun gitsin ömürden yeter ki iftar vakti gelsin doysun mideler, doysun aç gözler, hazırlansın gösterişli sofralar, gelsin tatlılar hanımlar savursun son moda saçlarını ve fırsat bulsun göstermek için iki ev doyuracak fiyatta ki elbiselerini.
Ne de olsa yılda bir defa tutuyoruz canım.
Tutmuşken tam olsun bari.
Hiç iftar yapamayanları ya da bütün yılı oruç gezenleri düşündükçe ezilen yüreğimin altında insana nefsini terbiye etmesi için sunulmuş bu güzel ayın kıymetini bereketini işleyişini idrak etmekte zorlanan bu adamların, “Orucu ne bozar, Hocam?” sorusunda ki mantıksızlık öldürüyor beni. Kadına baktığı yer anasına baktığı yerle aynı değil, insana baktığı yer tanrıça olan kendisine baktığı yerle aynı değil. Ama sonuçta oruç yahu. Ben tuttum valla yemek yemedim su içmedim.
E kardeşim israf ettin ya, hani suratsızlığınla bir gönle bile dokunamadın ya, gıybetin iki çirtiğine ne oldu, zavallı hayvanın susuzluğunu gidermeyi bırak tapusu Allah’ın olan yerinden etmeye çalıştın ya.
Kibrinle sen değil miydin döven, dilinle sen değil miydin sokan yılanın fıtratını çalarak, sen değil miydin yanı başında ki haksızlığa baş çeviren görmezden gelen sen değil miydin sırada, emekte hak yiyen gasp eden?
Kimdi kardeşim deden miydi?
Öyleyse geçmiş ola dedene de amel defterine de. Yani demem o ki anladık orucu tuttun da kabul oldu mu orası çok ayrı bir muamma. Kalın sağlıcakla.