Suriyede 15 Mart 2011 tarihinde olaylar başladığında hiç kimse bu kadar uzun süreceğini, ülkemizi ve şehrimizi bu kadar etkileyeceğini, hatta bir dünya savaşına buradan gidilebileceğini tahmin edemedi…
Kimse Esadın RUSYA, İRAN, ÇİN için bu kadar değerli olduğunu bilmiyordu.
Anlaşılan 'ESAD gidecek, Suriyeye barış gelecek' diye insanları umutlandıranlar.. CUMA Namazını ŞAM da kılarız diye nutuklar atanlar, Suriyede işlerin bu kadar sarpa saracağını aklının ucundan dahi geçirmemişlerdi…
Biz sınırımızı nasıl koruruz, ülkemize sığınan milyonlarca Suriyeliyi nasıl idare ederiz diye düşüne duralım, hatta doğru yaptın, yanlış yaptın diye kavga edelim, Rusya Boğazlardan geçerek savaş gemilerini, savaş uçaklarını Suriyeye doldurdu.
Sınırlarımız taciz edip gariban Türkmen Köylerini vuruyor.
Amerika IŞIDı vuracağım bahanesiyle İncirlik üstünü, yardım helikopterleri için Diyarbakırı kullanmaya başladı. (Biz bunları dış basından öğrenmek durumunda kalıyoruz.)
Çin ve benzeri ülkelerde Suriyeye yerleşir pastadan pay umarsa şaşırmayalım.
Suriye ile ilgili ne yaptıksa elimiz yüzümüze bulaştırdık, Suriyede ne askeri gücümüz, ne politik ve siyasi bir etkimiz kaldı.
Ne İsaya ne Musaya yarandık. İki cami arasında kalmış beynamaza döndük, Suriye olayları yüzünden kaybettiğimiz insanlarımıza mı yanalım.
Yerlerde gezen itibarımıza üzülelim, bizim topraklarımıza sığınıp perişan olan, yollarda, denizlerde katlolan insanlara mı yanalım bilemiyoruz.
Suriye olayları başladığında bir Rus atasözü bana çok anlamlı gelmişti: 'Camdan evin varsa komşunun duvarına taş atma' diye.
O günden bu güne dünya değişti ama en çok etkilenen biz olduk. Her şeyi ile en çok etkilenen illerin başında Gaziantepin olduğunu kimse inkar edemez.
Gaziantepin kimyası değişti, halkın sosyal ve psikolojik olarak nasıl etkilendiği onlarca kez yazılıp çizildi.
Şuan durağan bir görünüm olsa da yarın ne olacağının garantisi yoktur.
YANLIŞ SURİYE POLİTİKASI TARTIŞILMAZ…
Hafta sonu internet medyası ve gazeteler GAMEP Toplantısında Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin ile MHP Milletvekili Ümit ÖZDAĞ arasında bir tartışma yaşandığını, karşılıklı atışmalar sonrası MHPliler İle AKPlilerin tartıştığını, Fatma ŞAHİNin sinirlenip partililere 'gidiyoruz' diyerek salonu terk etmeye çalıştığı, sonra ikna edilip döndüğünü yazdı.
Hatta bazıları Fatma Hanımın Ümit ÖZDAĞa tokat gibi cevap verdiği başlığını attı.
Ne acıdır bazı yerel gazeteler sadece konuşmaları verip yorum bile yapamadı.
Toplumsal bir gerginliğin olduğu gerçeğinden yola çıkarak siyasetçilerin daha yumuşak konuşmalarında fayda var.
Sn. ÖZDAĞ bir patinin Milletvekili adayı, yeri olmasa bile seçilmek için oy isteyen biri olarak Suriye Politikalarını eleştirebilir. Bana göre doğru veya MHPlilere veya Gazianteplilere göre doğru olan söylemler AKPli siyasetçiler veya seçmence yanlış olabilir.
Buna illa bir cevap vermek gerekiyorsa onu verecek kişi ÜMİT ÖZDAĞın da Belediye başkanı olan Sn. Fatma ŞAHİN olmamalıydı.
Hele hele o uslupla, saldırgan, aşağılayan suçüstü psikolojisi ile yapılan karşı söylemler nasıl ki yuhalamalar yakışmadıysa tehdit dili Sn. Fatma ŞAHİNin kendisine yakışmadı.
Sn. Şahin eski bakanda olsa Belediye başkanı olduğunu unutmamalı. Öncelikle organizasyonu yapanlardan, salonda bulunan misafirlerden, Ümit ÖZDAĞ ve AKP Genel Başkan Yardımcısı Sn. Abdulhamit GÜLden özür dilemelidir.
Sn. Abdulhamit GÜL yapmış olduğu konuşma gibi kibar bir şekilde Ümit ÖZDAĞa cevap verebilirdi. Tartışmaya mahal vereceğini sanmıyorum, ama olsa bile iki rakip arasında bir çekişme olarak hafızalarda kalırdı.
Siyasetçiler seçim sonrası bir araya gelebilecek yüz bırakmak zorundalar, Sn. Şahin konuşması dışında sosyal medyada yaptığı paylaşımlarla sanki Ümit ÖZDAĞı tokatlamış gibi bir dil kullandı.
1 Kasım sonrasını düşünmek durumunda, kendi partisi tek başına iktidar olacak diye bir garanti yok ki olsa bile bu kırıcı olmayı gerektirmez.
Sn. Ümit ÖZDAĞın söylemlerini yanlış, verileri gerçekçi kabul etmesek…
Sn. Fatma Şahin ve hükümetinin Suriye için güzel şeyler düşünmüş olmasına eyvallah etsek bile;
Suriyenin bölünme ile karşı karşıya olduğu, 50 yıl geriye gittiği, kadın çoluk çocuk, genç ihtiyar yüzbinlerce insanın öldüğü, Avrupaya gitmek isteyenlerin yollarda, denizlerde öldüğü...
Avrupa ve dünyanın bunu sadece seyretmek istediği, Yaşayan kadınların KUMA, yada kadın ticaretinin bir parçası, çocukların organ mafyasının gözdesi, gençlerinin emekleri sömürülen
vatansız insanlar haline geldiği gerçeğini değiştirmez