Hadi şöyle bir düşünelim…Yaşadığımız ülke ve şehrimizi gözden geçirelim ve kendi kendimize soralım, “Sizin için değerli olan nedir?” diye…

Şehrin menfaati mi, kişilerin mi?

Ülkenin menfaati mi, çıkarcıların mı?

Sonra sayın sayabildiğiniz, yazın yazabildiğiniz kadar…Bu o kadar ikircikli bir durum ki, kimin ne olduğunu anlamanız için mutlaka yaşamanız, gözlerinizle görmeniz gerek… Yani kararsızlıktan kurtulmak gibi… Peki bunu yapabileninizin sayısı ne kadar? Yani görebilen ve ona göre hareket eden…

İşte orada durmamız lazım… Çünkü yaşanan olumsuzlukları görebilmek için de kişisel meziyet lazım. Anlamak için gerekli donanım ve özellikle de hisleriniz ile buna bağlı öngörüye sahip olmanız şart… Bunlar olmaz ise, yani sizde yoksa o meziyet ve özellikler, sadece baktığınızla kalır, kesinlikle gerçekleri göremezsiniz… Görmüş gibi olur, ama asıl tabloyu asla çözemezsiniz…

Birde şu var elbette… Özellikle günümüz Türkiyesinde… Her türlü dalavereyi çeviren, sahtekarlığın, yalancılığın vücut bulduğu insanlar, haram ile helali birlikte götürme ustalığı ile sizleri etkileyebilir. Siz onlara erdemden ahlaktan, gerçek dinden, imandan bahsedersiniz, bir bakarsınız onlar da aynısını söyler.  Hatta sizleri bastırır, kendini örnek bir kişi gibi gösterecek noktaya kadar götürür…Her türlü puştluğu yapar, ama iş lafa geldi mi, namusdan, şereften, onurdan, ahlaktan, dinden imandan bahseder…

ZÜBÜKLERE TAŞ ÇIKARTANLARLA KUŞATILDIK

İşte şu anda günümüz Türkiyesinde çevremizi saran, hatta abluka altına alan bu tipler, siyasetle güç kazanıp yemediği haltı bırakmıyor. Zübük’lere taş çıkartıyor… Sonuçta sizin kişisel menfaatinizden önde tuttuğunuz yaşanabilir şehir olmasını arzu ettiğiniz şehir, şehir olmaktan çıkıyor…Ülkenin geleceğini savunduğunuz düşünceler, çıkarcıların cenneti haline geliyor…

İşte bunun adı ÇÜRÜMÜŞLÜK…Her yönüyle çürümüşlüğü yaşıyoruz. Küçüklü büyüklü tüm sektörleri katarak söylüyorum, özellikle küçüklerden başlarsak esnafa bakıyorsunuz eski AHİ’lik anlayışından uzak, yüzde 95’inden fazlası tamamen fırsatçılık yapıyor. Geçenlerde Festival Lansmanında bu konuda da gündeme geldi. Vali bey de dert yanıyor. Esnaf ayağına sıkıyor resmen diyor ve çözümsüzlükten yakınıyor. Ancak orada söylediğim gibi, çözüm için odalara derneklere danışılıyor ama asıl danışılması görüşülmesi gereken tüketiciye, halka danışılmıyor. Ev kadınlarından, emeklilerden, öğrencilerden, gençlerden yani tümüyle sokaktan görüş alınmıyor.  Onun için de her şey yapanın yanına kar kalıyor. Bakın bunu biraz olsa Mehmet Tahmazoğlu başlattı ama o da durdu. Ara sıra denetimler yapılıyor ama Sayın Tahmazoğlu’nun alternatif formülleri gereken şekilde hayata geçirilemedi. Tabii ki her şey anında olacak değil. Ama bu şehire kimse kusura bakmasın bir DEMİR YUMRUK lazım… Bu şehirde öyle herkes keyfine göre hareket edemez. Sözüm namuslu esnafa değil kesinlikle yanlış anlaşılmasın, gözü dönmüşlere, normal kazancının üstüne kat kat koyup kısa sürede servet sahibi olanlara…

ÇOCUKLARIN OKULA AÇ GİDİP AÇ DÖNDÜĞÜNÜ KAÇ KİŞİ BİLEBİLİR ANLAYABİLİR?

Aslında çürümüşlük sadece esnafa yönelik değil elbette. Asıl çürümüşlük Kurumlarda yaşanıyor. Eğitimde özellikle devlet okullarında okuyanlar resmen işkence çekiyor. Aileler perişan, öğrenciler okula aç gelip aç gidiyor. Kantinler ateş pahası, bir simit 20 liraya satılıyor. Okullara personel alınmadığı ve aylak 8 bin liraya çalışan bulunmadığı  temizlik yapılamıyor, onun için tuvaletlere girilemiyor. Çok iddia ediyorum bu kararı alanların hiçbirisinin çocukları devlet okullarında okumuyor. Ya yurtdışında ya özel okullarda… Türkiye’de belirli bir zümre dışında yüzde 65-70’e yakın kesim büyük sıkıntı yaşıyor ama kimsenin umurunda değil. Yargıya güven gittikçe kayboluyor, polisin, jandarmanın içerisine sızan mafya dahil her türlü illegal işlere meyilli insanların neler yaptıklarını her gün duyuyor, okuyor veren TV’ler olursa görebiliyoruz.  

ARTIK HER ŞEYİ KAHROLARAK İZLİYORUZ

Demem o ki, bu yaşıma geldim hemen hemen hiç bu kadar her şeyin çürüyüp koktuğunu görmedim...

Borsası mı dersin, artık tartışılan Adaleti mi dersin, Maliye politikası mı dersin, eğitim sistemi mi dersin, elinizi attığınız yerde mutlaka var olan mafyalar mı dersin, her yerde egemen hale gelen cemaatler mi dersin, Türk Futbolunun kirletilmişliği mi dersin, Devletin savurganlığı, bir kısım halkın ona ayak uydurması ve israf modası mı dersin, Kiracı-ev sahibi kavgası mı dersin ve haftalardır çözülemeyen ancak var olan tek gerçeğin küçük kızımız Narin ve tecavüzlere uğrayan yüzlerce hatta belki de binlerce kız ve erkek çocukların yaşadığı bir ülke haline gelimişiz mi dersin…Borsada oyun, Sağlıkta sahipsizlik ve ayrımcılık dahil her şeyi kahrolarak izliyoruz maalesef….

OECD RAPORUNA BAKTINIZ MI? HALİMİZİ GÖRDÜNÜZ MÜ?

Biliyorsunuz geçenlerde yine yazmıştım mutlu değiliz diye… İşte tam bu ortamda Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD) bir rapor açıklamış. 38 ülke ve OECD’ye başvuran 7 ülke dahil olmak üzere toplam 45 ülkenin  Eğitimsağlık ve adalet başta olmak üzere, toplumsal yaşamın tümünü ilgilendiren alanların Bir Bakışta Hükümet” raporları da Türkiye’nin en temel alanlarda tel tel döküldüğünü ortaya koydu.

Sıralamada en altlardayız tabii.  Kamu hizmetlerinden olan eğitimde yüzde 21’lik memnuniyet oranıyla son sıraya yerleşmişiz. Birinci yüzde 88 ile Endonezya, sırasıyla Norveç, Finlandiya, İsviçre ve İrlanda sıralanıp gidiyor OECD’nin araştırmaları… Aynı raporda Türkiye’deki 18-24 yaş grubundaki gençlerin yüzde 31,1’inin ne eğitimde ne de istihdamda yer aldığını da kayda geçirildiği yazılıyor. OECD ülkelerinde ise bu oranın yüzde 13,1 olduğu vurgulandı. Ve bir tablo yayınlandı ki işte Türkiye’de eğitimin nasıl dibe vurduğunu ayrılan bütçelerle ortaya koyuyor. Öyle ki, Eğitim sisteminde birbiri ardına yapılan değişiklikler ile kaybolan nitelik kaybına karşın, eğitim bütçesi de giderek daha da makaslandı. Devlet’in eğitim yatırımları giderek azalırken ailelerin sırtındaki eğitim yükü katlandı.

İŞTE EĞİTİMDE NİYE GERİYE GİDİŞİMİZİN FOTOĞRAFI

Çok değil, 2014 yılında eğitim için iktidarın eğitim için ayırdığı bütçe yüzde 12,8 iken, bu rakam 2015 yılında yüzde 13,1’e, 2016 yılında yüzde 13,3’e yükseltilmiş. Ama sonrasında MEB bütçesinin merkezi yönetim bütçesi içindeki payı, 2017-2024 döneminde ise yıllara göre gittikçe aşağılara çekilmiş. Sıralama şöyle gelişmiş:

• 2017: Yüzde 13,1
• 2019: Yüzde 11,8
• 2021: Yüzde 10,9
• 2023: Yüzde 9,7
• 2024: Yüzde 9,9

Sonucu hep birlikte görüyoruz zaten. Eğitimde seviye iyice düşüyor. Zaten yeni sistem de yavaş yavaş uygulanmaya başladığı için önümüzdeki yıllarda bundan daha kara tablo görmemiz içten bile değil. Benzer bir tablo yargı sisteminde de yaşanmış. Türkiye’deki yargı sisteminden memnuniyet oranı kayıtlara, yüzde 33 olarak geçti. Türkiye, yargıdaki yüzde 33’lük memnuniyet oranı ile Kolombiya, Brezilya, Slovak Cumhuriyeti, Şili ve Kore ile aynı torbaya atılmış. Sağlık da öyle tabii...Türkiye’de sağlıkta memnuniyet oranı yüzde 58 olarak rapor edilmiş.Birgün’den Mustafa Bıldırcın’ın derlediği tablo o kadar uzun ki, inanın önümüze çok karamsar bir tablo çıkıyor…

HEPİNİZE İYİ HAFTALAR