Ne hayat pahalılığı, ne genç teğmenler hadisesi, ne tek adam rejimi, ne bitmek bilmeyen terör, ne de ateşin harını ensemizde hissettiğimiz Gazze katliamı..
Türkiye’nin pür dikkat kesildiği tek konu Diyarbakır’daki Narin Güran cinayeti. Henüz hayatın başında solup yiten bir melek.
Her türden meseleyi kendi içinde halletmeyi bir yaşam biçimi haline getiren feodalitenin o ne ilk kurbanı, ne de son kurbanı olmayacak.
Narinler ölecek, hayat kaldığı yerden zamana doğru akmaya devam edecek. “Çocuk dediğin nedir ki ? Analar bir daha doğurur”
Bu anlayışın ve karanlığın beslediği gerçeği bölge milletvekili Galip Ensarioğlu’nun diline vuran gafıyla bir kez daha gördük.
Narin’in mezarı başında “Havin’imi de böyle öldürdüler” diyen bir diğer ananın ağıdı, ülkemizin Doğu ve Güneydoğu coğrafyasında çocukların ve kadınların yok hükmündeki vaziyetinin isyanı gibiydi.
Ailenin bir diğer çocuğu Tülin Güran’ın ani ölümü ve otopsiye gerek duyulmadan toprağa verilmiş olması bir başka bölge gerçeği olarak karşımızda.
Küçük Narin’in kaybolduğu ilk günden, cansız bedenine ulaşıldığı son güne kadar, sağır, dilsiz ve körleri oynayan Tavşan tepelilerin kendi aralarında kurduğu girift bir bilmeceye dönüşen oyun mutlaka çözülecek.
Ancak yılda on bin çocuğun kaybolduğu bir Türkiye gerçeği ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının üç haftalık suskunluğu Türkiye kamuoyu tarafından dikkatle takip edildi.
Türk halkının meseleyi sahiplenerek, hassasiyetle takip etmesi, tek merkezden yönetilen ve kuvvetler ayrılığının hiçe sayıldığı bir anlayışın çok ötesinde anlam buldu.
Tavşantepe ısrarla kendi içine kapanarak Narin’in ölümünü sıradanlaştırmaya çalışırken, Türkiye kamuoyu üzeri örtülmeye çalışılan anlayışı mağlup etmeyi başardı.
Ülkemizin Doğu’sundan, Batısına, Kuzey’inden Güney’ine kadar, her mekan ve her haneye sirayet eden bu facia toplumu yeniden milet haline getirerek birleştirdi ve bütünleştirdi.
Bu anlamda, Narin canını verirken, toplum kaybettiği insanlığını yeniden keşfetti.