Gün geçmiyor ki Türkiye yeni bir yolsuzluk ve akıl dışı bir skandalla sarsılmasın. 

Hırsızlık ve yolsuzluk evrim geçiriyor ve tam anlamıyla organize bir talana dönüşüyor. Hangi konuya, hangi kuruma el atsanız resmen tel tel dökülüyor. 

Hesap veren ve hesap soran arasındaki o ince çizgide terazi doğru tartmazsa, elbette olacağı budur. 

Birilerinin gücüyle güç devrişen, sırtını muktedirlere yaslayanlar her türden iğrençliği yapma hakkını kendinde bulabiliyor. 

“Yenidoğanlar Çetesi” adıyla gündeme bir bomba gibi düşen cinayet ve hırsızlık vakası, Hipokrat yemini edenlerin dahi bu foseptik çukurundaki yerini göstermesi açısından oldukça önemli. 

Bir taraftan insan öldüren, diğer taraftan öldürdükleri üzerinden devleti söğüşleyen, sahte belge, kasıtlı ilaç verme dahil, tedaviden imtina eden, bu yolla bilerek ve isteyerek ölüme sebebiyet veren bu organize çetenin ekip başı Dr. Fırat Sarı. Şimdilik kaydında tutuklu sayısı 22. Ancak mesele derinliğine indikçe diğer hastane kayıtları incelemeye ve mukayeseye tutuldukça sayıları giderek kabaracak ve kitlesel bir hal alacak gibi. 

Minicik bedenlerin ölümü üzerine bir saadet zinciri kuran bu döngü, bilinen ancak susmayı gerektiren bir olguya dönüşmüş vaziyette. 

Hastane sahiplerini Sağlık Bakanı olarak atayan anlayış, her alanda ülkeyi adeta bir dükkana dönüştürmüş vaziyette. 

Sağlıkta, eğitimde , otoyolda, köprüde, gıda da aklınıza gelecek her alanda yurttaşlar yolunacak kaz olarak görülüyor. 

Demokrasinin olmazsa olmazı üç köşeli müsellesi, yasama, yürütme ve yargı birbirinden bağımsız çalışmazsa olacağı budur. 

Çürümüşlük ve kokuşmuşluk bir karabasan gibi toplumun üzerine çökerken, illaki Antonio Di Pietro gibi toplumu tepeden tırnağa bir banyoya götürecek savcıya mı ihtiyaç var ? 

Peki ahlakınız, töreniz, dininiz, imanınız nerede? 

Belli ki, onu kaybedeli bir hayli zaman olmuş. 

Ancak, makamında tehdit edilen o yiğit savcının “Silahımda on altı mermi var. Hepinize de yeter” sözleri Türkiye için hala bir çıkış kapısının olduğunu gösteriyor.