İnsanlar yaş aldıkça yaşlandığını yaşlandıkça akıllandığını sanır. Hâlbuki zaman sadece aldığımız nefesin sayısı ile doğru orantılı olarak ilerler yaşamlarımızda. İnsan kendine katabildiği ölçüde adım atar hayatta.
Yaşadıklarıyla yaşamadıklarıyla, farkına vararak sahip olduklarının ve sahip olmadıklarının. Yaşamı boyunca kurduğu cümleler ve kullandığı kelimeler ile artar insanın olgunluğu. Biriktirdiği insanlar ve kaybettiği insanlar ile geliştirir duygusal ve ruhsal gelişimini.
Hayalini kurduğu ve arzulayabildiği derecede yaşamıştır insanoğlu. Sadece zaman geçirerek yaş almak demek ruhsal anlamda büyümek demek zihinsel anlamda gelişmek demek değildir. Dakikalar ve saniyeler, saatler ve günler onları yaşarken içine sığdırdıklarımızla alakalıdır tamamen.
Aksi takdirde çayırlıkta bir ot misali renksiz ve sıradan bir var olma durumundan başka bir şey yaşayamayız insan. Okuduklarımız ve okumadıklarımızla doyurur hayat bizi ve ilerler zaman bünyelerimizde.
Etrafımızda gördüğümüz ve nefes aldığını düşündüğümüz herkes yaşıyor ve yaşadıkça da akıllanıp olgunlaşıyor anlamına gelmez. Akıllanmak için yaşa ihtiyaç yoktur.
Ve hakkıyla yaşlanmak için hakkıyla yaşamalıdır insan. Zira nefes alan ama solumayan, gülümseyen ama kahkaha atamayan, kırışmış vücutların içinde yaşanmamışlıkların hazımsızlığında ezilen ve çöken yaşayan ölüler olmaktan kurtulamaz insanoğlu.
Zaman geçtikçe eskiyen tek şey gören gözlerimiz, duyan kulaklarımız ve fiziksel hissiyatlarımız için aracı kullandığımız bedenimizdir. Soluk alırken bir gün batımının seyri gibi verirsen nefesi eğer gün doğumunu çeker gibi bir başka aşk ile alırsın tekrar nefesi.