Küçük bir karakter meselesi...
Fulya Mısırlıgil
İnsanlar şikayetçi.Kadın erkek, anne baba, işçi işveren farketmiyor.İnsanlar bıkkın.Söyleyip durmaktan, anlatıp açıklamaktan sonuç alamıyor.İnsanlar mutsuz.Verdiği değeri göremediği, ilmek ilmek harcadığı emeği alamadığı için.İnsanlar huzursuz.Kendilerini sorgulamaktan, düşünüp taşınmaktan ve bir sonuca varamamaktan.Neden mi?Sorumluluk bilmeyen, sorumluluk almayan ve sürekli kaçış halinde olan insanlardan.Hep bir bahaneleri olan, hep bir mağduru oynayan, hep bir itirazi olan insanlardan.Yola çıkarken yolun başında gösterdiği duruştan, yol ortasına varınca eser kalmayanlardan. İstemek için harcadığı eforu, vermek için harcamayanlardan.Kendini lüzumlu, karşıyı lüzumsuz görenlerden.Kendine hak, karşıya haram olduğunu düşünenlerden.Kendi hep haklı, karşı hep haksız diyenlerden.Köşeye sıkıştı mı en fazla, "Ne yapayım ben böyleyim!" diyenlerden.Sonra başlıyor insanlar,"Sorumluluk verdin mi ki?""Sorumluluk vermezsen nasıl olsa yapan biri var rahatlığıyla yapacağı varsa bile yapmaz!" "Sorumluluk vermezsen rahat davranmaya alışır, almaz üzerine yük. Yan gelir yatar." "Sorumluluk vermezsen normalleşir durumlar, rahat batmaz, insan umursamaz."Yok, sorumluluk vermedik. Güvendik sadece.İnandık hesapsızca. Saydık, insan yerine koyup. Ve sevdik.Ve değer verdik. Düşünmedik ki hiç!Biz, kendi üzerimize düşen sorumlulukları canı gönülden yerine getirmeye çalışırken, bir de karşıdakine bunu öğretmemiz gerektiğini bilmedik.Biz, karakterimizin bir yansıması olan sorumluluk bilincinin, karşıdaki kişiye de kazandırmamız gereken bir görevimiz olduğunu düşünmedik.Biz, sevgimizin yapıcı anlayışı içinde sevdiklerimize katmaya çalışırken, karşıdakinin sadece almaya çalışan biri olduğunu bilmedik.Biz, üretmenin kutsal boyutunda tatmin ve mutlu olurken, karşıdakinin tüketme odaklı dünyasını görmedik.Biz, sorumluluğun verilmediği, sorumluluğun alındığı bir dünyada hep kendi sınırlarımızı genişlettik, karşıdakinin kısır döngüler içinde aslında bizzat sorumluluk almaktan kaçtığını farketmedik.Mümin Sekman'ın şu sözünü severim, "İşinizi iyi yapma dereceniz, maaşınızın karşılığı değil, karakterinizin yansımasıdır."İnsan, hangi alanda hangi pozisyonda olursa olsun, ister özel hayatında ister kariyer yaşamında, sergilediği duruş kendi karakterinin yansımasıdır.Sorumluluk vermek, yetki vermek, güven vermek, değer vermek, hali hazırda var olan bir temeli varsa, bir insana birşeyler katabilir.Yoksa, şartlar ne olursa olsun, hamurunda, fıtratında, suyunda huyunda, ahlağında terbiyesinde sağlam bir temel bulunmuyorsa gerisi külliyen şişme bir hikâyedir.Yani demem o ki; bu, aslında küçük bir karakter meselesi... Gerisi mi?Gerisi denklik efendim. Gerisi size denk olmayan ve ne yaparsanız yapın kazanamadığınız bu insanlardan daha fazla kendi hakkınıza girmemek için kurtulmanız ve denginizi bulmak için harcamanız geri kalan enerjinizi.Şirketinizi hak ettiği gibi temsil edecek ve işini layıkıyla yapacak personeller...Verdiğiniz emeği ve harcadığınız performansınıza karşılık size, hakkıyla değer vererek maddi manevi haklarınızı karşılayacak bir işveren...Engin sevginize, engin bir gönül ile karşılık verecek bir gönül... Samimi yaklaşımınıza, samimiyet ile kucak açacak bir dost... Saygılı duruşunuza, saygılı bir duruş sergileyecek bir komşu... Saf insanlığınıza saf bir insanlık ile karşılık verecek bir insan...En sevdiğim dualarımdan biridir; Denk düşesiniz. (İyilere söylendiği zaman tabi)Denk düşmeniz ve israf olmamanız, düşmezseniz de hak ettiğinizi kazanacak gücü kendinizde her daim bulabilmeniz dileğiyle.
Yorumlar