Bu Gaziantepspor'a birşey yazılır mı ?..

Aslında ben önceden yazdım yazacaklarımı..

Ama her zaman olduğu gibi art niyetliler farklı noktalara taşımaya kalkıştı..

İşimiz teknik diyoruz, adamlar "tepik" anlıyor..

İşimiz futbol diyoruz, adamlar "cep'lik" anlıyorlar..

İşimiz idari yönlerdeki yanlışlıkları dile getirmek diyoruz, adamlar işi ırkçılıktan başlatıp, şerefsizliğe alçaklığa taşımaya çalışıyorlar..

Bu kaosun ve cehaletin içinde bizleri tek anlayabilen kişi Hikmet Karaman olabilir diyoruz..

Karaman hoca, bu günlerin uyarıcısı olan ve defalarca dile getiren şahsıma yapılan saygısızlığa çaresizce ses çıkaramıyor..

Spordan, futboldan anlayan ile anlamayanın karıştırıldığı, Gaziantepspor'u yönettiklerini sananların daha çok anlamayanlar tarafına geçerek, ne kadar futbol ve spor adamı varsa hepsini düşman görmeye kalkışması, bu kulübe ne fayda getirir ki..

İbrahim Kızıl geçmiş bir kenara sessizce olanları izliyor.Ama kendi adına hazırlanan sosyal medyadaki sayfalarda şahsıma yapılan küfürlere "ulan ne oluyorsunuz kaldırın lan şu sayfayı"diyemiyor.. Ne zamanki biz gazete olarak o sayfayı yazıyoruz, ertesi gün hemen kaldırılıyor..Tıpkı daha önce yaptıkları ve suçu yeğenlerine attıkları gibi..

Hele İbrahim Kızıl'ın Kardeşlerinden birisi varki, adama ne söylense boş.. Yanar söner birisi.. İşi gücü bırakmış sosyal medyada şahsıma yapmadığı ahlaksızlık bırakmıyor..

Oysa üç-beş çakala bana küfretmesi için verdiği harçlıkların bir kısmını, parasını vermedikleri kulüp personeline, alt yapıya gönderse işe yarayacak hiç değilse..

Ama o ahlak yoksunu kardeş, sosyal medyada zaten şehrin kendilerine olan tepkisini adeta körüklüyor.. Milleti "lanet olsun Gaziantepspor sevgisine"dedirtecek hale getiriyor..

Ve bu hengame içerisinde, saha dışı ve kulüp içi olumsuzlukların etkisiyle iyice zayıflatılan adeta sıradan takıma dönüştürülen Gaziantepspor için, Hikmet Karaman boşu boşuna kendini paralıyor..

Kasımpaşa önündeki çaresizliği bir yana, uzatmalarda gelen utanç gollerinin muhasebesini bile yapamıyor..

Çünkü durumu görüyor.. Kulübü görüyor.. Yönetenleri görüyor.. Futboldan anlamayanların çevresinde oluşturduğu kalabalıktan Gaziantepspor'a bir hayır gelmeyeceğini görüyor..

Ama yine de, "acaba geçen seneki gibi bir hava oluşturabilirmiyim" ümidiyle çırpınıp duruyor..

ATAMALARDA ANLAYIŞ NASIL DA DEĞİŞTİ

Emniyet müdürünün merkeze alınmasıyla birlikte, şehrimizde ve polis camiasında hayat durmadı.. Herşey son hızıyla devam ediyor.. Tıpkı daha öncelerinde olduğu gibi...Aslında bu realite sadece emniyetle alakalı değil elbette. Valiler de, Kaymakamlar da, kısacası atananların hepsinde bu sürpriz değişimleri görüyoruz.. Bunun dışındaki değişimler seçim dönemlerinde oluyor.. Baktığınızda onlarda bile atama gerçeği var. Çünkü adaylar halk tarafından değil, seçiciler tarafından belirleniyor..

Şunu kabul edelim.. Türkiye'de bürokraside veya seçilmişlerdeki değişimlerin arkasındaki tek gerçek siyasettir.. Gerisi ne söylenirse söylensin yalandır. Bu işin ne liyakatı var, ne dürüst ve prensipli çalışanlara ayrıcalığı var.. Kendini geliştirmek, üstün meziyetlere sahip olmak, vizyon sahibi, donanımlı veya akademik kariyere ulaşmak, bu günlerin Türkiye'sinde fazla işe yaramıyor.. İşe yarayan tek şey, arkanı üst düzeydeki patrona yakın bir siyasetçiye veya cemaatlerin birisine dayamaktır.. Gerisi kendiliğinden geliyor. Geç otur bir kenara, sana en kısa zamanda görev hazırdır..

7 YILDA 6'NCI EMNİYET MÜDÜRÜ

Türkiye gibi ülkelerde aslında bu anlayış her dönem olmuştur.. Ama son yıllarda vali, emniyet müdürleri ve bürokrat değişimleri hem onların hemde vatandaşların başını döndürecek noktaya ulaşmıştır.. Bakın Gaziantep olarak 2005 yılından beri değişen 6'ncı emniyet müdürümüzün oluşu, buna karşılık 3 valinin değişimi, vatandaşın da bürokrasinin de kafasının karışması için yeterli gerekçe oluşturuyor sanırım..

Bu şehirde 2005' yılı ile birlikte Feyzullah Arslan, Abdullah Bolcu, Ali Yılmaz, Halil Yılmaz ve son olarak Süleyman Oğuz emniyet müdürlüğü yapmıştır..Yaklaşık 7 sene içerisinde Ömer Aydın'ın atanmasıyla birlikte 6 emniyet müdürümüz olmuştur..Yıllara bölmeye kalkışsak, ortalama 14-15 ayda bir emniyet müdürünün değişmiş olduğunu görürüz..

Buna karşılık Valilerle daha istikrarlı bir uygulamaya şahit oluyoruz.. 2003 de göreve başlayan Lütfullah Bilgin'in 2006'da görevden alınmasıyla yerine gelen Süleyman Kamçı'nın 6 yıl görev yapması ve yerini Erdal Ata'ya bırakması, Emniyete karşılık Valiler konusunda kısmen de olsa tutarlılık gözleniyor..

KENTİ YÖNETENLERİN ÇEVRELERİ NE KADAR GÜVENİLİR

Geçen hafta yazmış ve Süleyman Oğuz'a görevinde iken sahip çıkanların ortadan nasıl da kaybolduğunu ifade etmiş, bunun paralelinde, kentin yöneticilerinin çevrelerine dikkat etmeleri gerektiğini dile getirmiştim..

Çünkü çevrelerinin etkisiyle kent adına yapılması gereken tüm faaliyetler, hizmetler ve alınacak kararlarda, "yanıltılabiliyorlar" demiştim.. Örnek olarak da vali, emniyet müdürleri ve belediye başkanlarını göstermiştim. Yaptığım bu değerlendirmeden sonra çok arayan oldu. Bu tesbite Başsavcının ve Adliyedeki önemli isimlerin de eklenmesi konusunda görüş belirtenler çıktı tabii..

Şunu çok iyi görmek gerekir.. Üst düzey makamlara getirilenler, yani Vali'ler, Emniyet Müdürleri, Belediye Başkanları, hatta Başsavcılar.. Bunlarla birlikte uzantıları, yani Kaymakamlar ve çeşitli resmi kurumların müdürleri.. Hepsinin de çevreleri, maalesef kısa zamanda özellikle farklı amaçlar taşıyanlarca sarılıyor.. Bu yetkililer, bu tiyniyette olan kişileri tanımadıkları ve onları da uyaranlar olmadığı için, haliyle diyalog içine giriyorlar..

Ve sihirli bir güçle bu makamda olanlar, çevrelerini saranların etkilerinde kalıyor, onların tavsiyeleriyle, yönlendirmeleriyle yavaş yavaş toplumun gerçeğinden uzaklaşıyor.. Bunda tabii ki birinci derece etken olanların başını iktidar partisine mensup kişiler çekiyor..Bu siyasetçilerin düzgün olanları makamlara saygılı davranırken, çürük olanları ise her zaman ön planlarda gözükür.. Ardından cemaat gücü denilen ve her işte etkili rol almak isteyenler sahneye çıkıyor..Son zamanlarda bu gücü kötüye kullanma adına yapılanları duydukça donup kalıyoruz tabii..

Arkasından gerçek karanlık yüzlerini saklayıp, özellikle yeni atananlar da kendilerini tanımadıkları için, maskeleriyle ortada dolaşanlar arzı endam etmeye başlıyor.. Bu tiplere, özellikle resmi kurumlarda görev yapanları kendi etki alanlarına almak isteyen ve bunun içinde olmadık taklalar atan cambaz işadamları, her dönem renk değiştiren, derinliğine girildiğinde illegaliteyle içli dışlı olan bazı sanayiciler ekleniyor.. Namı dünyaya duyurulan Bağevleri bu işlerde bir numara etkili yerler haline geliyor..

Alavere dalavere işini meslek edinenler, ihaleciler, iş takipçileri, rantçılar zaten her zaman vardırlar.. Ve elbetteki her zaman her yerde olan, medya silahını kullanan ve kendilerine gazeteci süsü vererek her haltı yiyenler, vilayetten, emniyetten, adliyelerden ve belediyelerden de hiç çıkmazlar.. Çok ilginçtir, herkes onları tanır, ama o herkesler yine de onlara rant sağlar, göz yumarlar.. Namuslulara ise sadece övgü yağdırırlar..

ÖZELLİKLE YARGI MENSUPLARININ DİKKAT ETMESİ GEREKİR

Bu manzaraları yıllardır gözler, şahit olur izlerim.. Ve her yeni gelen bürokratın ilk zamanlarında bunları tanıma şansının olmadığını, ama aradan zaman geçince hepsinin özelliklerini öğrenmeye başladığını gözlerim..Düzgün bürokratlar bu durumlarda etrafını çevirenlerden ustalıkla kurtulur.. O kişileri yanlarından uzaklaştırırlar.. Ama her bürokrat kendileri gibi değildir elbette.. O yolun yolcuları bazı bürokratlar, hatta bazı yargı mensupları ve daire amirleri ise söz konusu kişilerle kısa zamanda dost olurlar.. Çay bahçeleri, restorantlar, bağevleri, saunalar, hatta özel ofislerde buluşmaların arkasında hep bir tezgah vardır..

Bu sistem sadece şehrimiz için geçerli değil elbette.. Her yerde oluyor aslında.. Ama yine de Gaziantep'teki kadar mide bulandıranı herhalde yoktur..

Yeri gelmişken çok saygı duyduğum Alleh selamet versin üst düzey bir yargı mensubu ağabeyim bana şunları söylemişti:

"Bizlerin sorumlulukları çok büyüktür.. Kamuoyunda tartışılan ve özellikle iddianamelerde sanık olarak yer almış kişilerle, veya toplumda makbul sayılmayan, illegal işlere bulaşmış insanlarla aynı mekanda ve yemekte bulunmak, bir yargı üyesi için normal bir durum olarak gözükmez. Ahlak ve adalet adına karar verecek olan biz yargı üyeleri kiminle oturup kiminle kalktıklarına ve hangi ilişkiler içine çekildiklerine dikkat etmek zorundalar.." Hakikaten yeri gelmişken beynime yazılan bu sözü sizlerle paylaşmak istedim..

YENİ EMNİYET MÜDÜRÜ GELİYOR, ARTIK

1 AY HAYIRLI OLSUN ZİYARETLERİ SÜRER

Evet.. Bakın şimdi yeni emniyet müdürü geliyor.. Kimbilir ataması yapıldığı andan itibaren kimler aramıştır kimler.. Ve geldikten sonra o makam odasının ve emniyet müdürlüğü binasının dışına taşacak çiçekleri görün bakalım.. Sanırım 1 ay boyunca yeni emniyet müdürü tüm mesaisini hoş geldin ve ziyaret fasıllarına ayıracaktır.. Ben bu kente gelen Valiler ve emniyet müdürleri dahil, atanan tüm bürokratların içerisinde, ilk etapta acaba hangisinin hayırlı olsun ziyaretleri yerine işine odaklanacağını bekler dururum.. Veya ziyaret fasıllarını 1 hafta sonraya ve günün belirli saatleri arasına sıkıştıracaklarını bu kez duyacağım diye kendi kendimi avuturum..Sonra da bunun Gaziantep için bir rüyadan farksız olduğu gerçeğini bir kez daha hatırlamış olurum..

KARŞIYAKA KARAKOLUNA PSİKOLOJİK DESTEK VERİLDİ Mİ ?

Yaşanan bomba olayından sonra Karşıyaka Polis karakolunda görev yapan personele acaba psikolojik destek verildi mi çok merak ediyorum..Çünkü o travmayı yaşayıp da hiçbir şey olmamış gibi göreve devam etmek çok zor..

ŞEHİT CENAZESİNE KATILMAK İSTEYENLER BIKTIRILIYOR

Çünkü şehit cenazelerinde değişik uygulamalar başlatıldı..İnsanlar cenazeye gelirken aranıyor, camiye sokulmuyor, girebilenler ise polis çemberinin oluşturduğu bölüme giremiyor.. Şehrimize atılan bomba sonrası hayatını kaybedenlerin cenazesinde 40 yaşın altındaki insanların camiye alınmayışından sonraki gelişmeler vatandaşların şehit cenazelerine ilgisini azaltıyor haberiniz olsun.. Şehidine sahip çıkmak isteyenlerin camilere girerken yaşadıkları sıkıntı kadar, burada her tarafın korkuluklarla kapatılması, şehitlerine yaklaşmak isteyenlerin engellenmeye kalkışılması hoş görüntüler oluşturmuyor. Elbette tedbir alınsın, elbette tahrik edici mihraklara fırsat verilmesin..Ama araçlarıyla gelenleri mezarlık camisi çevresine yaklaştırmamak, insanlara eziyet etmek hiç hoş görüntü oluşturmuyor..

HAVAİ FİŞEKLER AZALDI DÜĞÜN KONVOYLARI AZDI

Son günlerde herkesi canından bezdiren havai fişekler artık gecenin geç saatlerinde atılmamaya başladı. Bazı bölgelerde hala bu alışkanlıktan vazgeçmeyenler çıkıyor elbette..Ama zaman içerisinde onlarda da birer birer yok olurlar inşallah..Ancak şimdi de gece yarısından sonra düğün konvoyları terör estirmeye başladı..Saat 01, hatta 1,5 oluyor o düğün konvoyları geçtikleri bölgeleri ayağa kaldırıyor..Hadi bunları yapanlarda vicdan yok, hadi polis veya zabıta müdahele edemiyor.. Ama içlerinden birisi "yahu arkadaşlar insanlar uyuyor, hasta olan var, ölüsü olan, yas tutan, çoluk çocuğu olan var, biz keyif ederken onları uykularından kaldırmak doğru değil"dese, mesele çözülecek.. Bu konuyu defalarca yazdık, düğün salonlarındaki düğün sahiplerine, restorantlarda düğün yapanlara polis ekibi uyarıda bulunsa, sorun kendiliğinden çözülür dedik..Maalesef hiçbir şey değişmiyor..Daha birde o saatte araçları durdurup yolları keserek aşağıya inip davul çaldırıp oyun oynuyorlar.. Ve onların yarattığı gürültü sonrası uykularından uyananlar "yok mu bu memleketin sahibi"demek zorunda kalıyor..Gerçekten yok mu bu memlekette bu sorumsuzlara dur diyecek babayiğitler...

Hepinize iyi haftalar