Bültenlere yansıyan bir haber var. Vanda linç edilmek istenen iki uzman çavuş son anda polisler tarafından kurtarılıyor.
Linçin gerekçesi uzmanların kullandığı arabanın aşırı hızlı oluşu.
Şehrin içinde seyreden bir araba ne kadar hız yapabilir ? İddia edildiği gibisiyse, bu kadar hız yapan araba nasıl durdurulabilir ? Kaldı ki, hız linç sebebimidir ? Linç aklınız estikçe uygulayabileceğiniz bir hak mıdır ?
Bu soruları sonsuza kadar çoğaltmak mümkün.
Ancak konu ne o ne de bir başkası. Doğu ve Güneydoğuda giderek alışkanlık haline gelen ve provokatörler vasıtasıyla yayılan toplu saldırılar, linç girişimleri, kundaklamalar ve yağmalar artık bir bölge gerçeği.
Nedeni ise, polisin, askerin, sivil memurun, öğretmenin, doktorun, sağlık emekçisinin şahsında Türk devletini gören vandalist sürülerin giderek ırkileşen zihinsel birikimi.
Bunlar kafatası esasına göre dizayn olan faşist terörün 1984den bu yana son 30 yıllık süreçte, legal zeminde faaliyet gösteren yandaş partiler vasıtasıyla yaydığı negatif enerjiyle, körüklediği nefret dalgasının acı meyvesi.
Vanda yaşanan olaylar ne ilk, ne de son. Görünüş o ki, bu ağzı salyalı şizofren hal rehabilite edilmezse, giderek kronikleşecek.
Silopide PKK yandaşlarının molotoflu saldırısı sonucu yanarak hayatını kaybeden kadın polis, çeşitli kereler askeri lojmanlara yapılan saldırılarda yanmaktan son anda kurtulan rütbelilerin eş ve çocukları, hastanelerde darp edilen doktorlar ve sağlık görevlileri, öldürülen öğretmenler,son günlerde ise sayaç okumak ve kaçak kontrolü yapmak isteyen DEDAŞ memurlarına reva görülenlerle, bu liste uzayıp, gidiyor.
Bütün bu insanlık dışı eylemlerin psikolojik alt yapısında, demokratik tepki, mağdur edilmiş olmanın ruhsal durumu, biriken enerjinin öfke patlamasına dönüşmesi gibi, beylik sözcük yığınlarıyla meseleyi tahlile koyulanlar, ya takiyye yapmakta ya da büyük bir yanılgı içinde.
Bu durum BDPnin devlet ve Türk düşmanlığı üzerine bina ettiği bölge siyasetinin nefret ve cehaletle birleşerek yarattığı kaosla, bu anti - Türk zemine gereken toleransı sağlayarak onu iyice şımartan AKPnin Açılım ve toplumu dağıtma politikasının bir sonucudur.
Doğuda görev yaparken saldırıya uğrayan ve hayatına kast edilenler, kuluçkadan türemediler, onlarında aile efratları, çevreleri, soy sop ve mensubiyetleri var.
Onlara reva görülen nefret, karşı nefreti körüklemekte, bu yolla toplum birbirinden tamamen uzaklaşmakta, bu yolla biraraya gelmenin koşulları kendiliğinden yıkılmaktadır.
Kamplaşma ve kutuplaşma ile giderek ağzınlaşan ve akibetine koşan ırkçı terör, sadece Doğu ve Güneydoğu coğrafyamızda değil, aklın yerine duyguyla hareket eden kitlelerin varlığıyla her coğrafyada aynı tiyatroyu sergilemektedir.
Bu olaylar karşısında susmaya ve sabırlı olmaya davet edilen, sağduyu telkinleri giderek acı veren bir azaba dönüşen tek taraf Türklerdir.
Şımaran ve giderek azgınlaşan, kendilerine tanınan iyi niyeti ve himmeti kısa vadede tüketen ise bölücü faşistlerdir.
Sonuç; Taşın taşa çarpması sonucu elde edilecek olan enerji yıldırıma, kasırgaya ve tufana dönüşecek ve kimlerin başına yağacağını ise zaman gösterecektir.