Siyasete neden girmiyor, partilere üye olmuyorum? Dahası neden hiçbir siyasi partiyi tutmuyorum? Çünkü asla ayak uyduramam. Sadece siyasette değil, sporda da öyleyim aslında. Herkesin yaşadığı şehrinin bir takımı var, birde üç büyükler dediğimiz Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş var. Yok yok yani. Benim ise tek Gaziantepspor’um vardı onu da yok ettiler, böylece artık takım da tutmayı da bıraktım. Bilmeyenleriniz için söylüyorum, Digitürk'te 7 yıl boyunca yorumculuk yaptım. Orda bile yorumlarımda her takıma eşit davrandım. Tüm bunlara karşılık elbette sempati duyduğum takımlar vardır. Onun içindir ki mesleğim gereği her takıma, her siyasi partiye eşit bakarım. Güzel ve doğru şeyler yaptıklarında takdir ederim, hatta yeri geldiğinde ülke veya şehir menfaatine olabilecek her başarıda ve yatırımlarda desteklerim. Örneğin ülkemizi Avrupa’da temsil eden her takımın fanatik taraftarı olurum. Ama sınırlarım bellidir. Siyasette fanatikliğim yoktur. Sadece Mustafa Kemal Atatürk’ün ülkemize bağımsızlığı kazandırması yolunda verdiği mücadeleyi, din ve devlet işlerini ayırarak laik cumhuriyete dönüşümünü hep takdir etmişimdir. Hoş şimdi bunu da yok etmeye çalışanları gördükçe ülkem adına endişe ediyorum tabii…
ARTIK NE ESKİ SİYASET, NE DE FUTBOL YÖNETİCİLERİ VAR
Siyasetçi olmak beceri ister. Günümüz Türkiye'sinde siyaset yapmak için öyle çok zeki olmaya gerek yok. Kurnazlık daha ağır basıyor çünkü. Elbette mevcut yapıda zeki, akıllı ve dürüst olan siyasetçiler yok değil. Bazıları kurtlar sofrasında kendine yer bulabiliyor. Bazıları ise pasivize ediliyor. Zaten öyle bir düzen var ki, bu anlayıştaki kişilerden bazıları zaman içerisinde değişebiliyor. Çünkü o cenderenin içine girdiklerinde rahatlıkla düzene uymak zorunda kalıyor, hatta benimsiyor. İdealistlik gidiyor, ülke veya şehir çıkarı yerine kendi ve yakınlarının çıkarlarını düşünmeyi kanıksamaya başlıyor. Onun içindir ki bizim gibilerin siyasetle işi olamaz. Bu anlayış spora da bulaştı maalesef. Özellikle futbola. Kulüpleri yönetenler 1-2 yıl görev yaptıklarında o kulüpleri büyük borca sokmaya başladı. Kendi işyerlerinde, firmalarında kazanç elde ederken, yönettikleri kulüplerde tam tersini yaptılar, yani zarar üstüne zarar borç üstüne borç bıraktılar. Bir tek Celal Doğan'ı bilirim, çünkü Gaziantepspor’u para kazanan tesis yaptıran bir kulüp haline getirmiştir. Türkiye’de son 10 yılda kulüplerin çoğu kara paracıların mafyaların eline düştü. Böylece Türkiye’de futbolun da sihri bozuldu ve resmen kirletildi. Futbolla alakası olmayan ipini koparan kulüplere dadandı. Futbolcu simsarları dediğimiz menajerler iş bilmez yöneticileri kandırarak veya ortaklaşa iş birliği yaparak, dahası kulüpte görev yapanlara da hisse vererek, örnek 100 liralık topçuya kulüp kasasından bin lira yazarak büyük menfaatler elde etmeye başladılar. Aslında konu o kadar uzun ve çok ki, bunları yazmaya kağıtlar yetmez, bilgisayar iflas eder…
ŞAHİNBEY İLE BÜYÜKŞEHİR NEDEN ANLAŞAMAZLAR
Bu girizgahtan sonra yine Gaziantep’te siyasete gelelim isterseniz. Tüm dikkatlerin toplandığı AK Parti’de adaylar tamamlandı ve 3 ilçenin MHP’ye verilmesiyle geri kalanların hepsi bu partide kaldı. Burada haklarını teslim edelim MHP büyük iş yaptı. AK Parti’de adayların isimleri resmileşene kadar yaşananlar gerçekten düşündürücü olduğu kadar üzücüydü. Sağır sultan bile duydu ki, Şahinbey Belediye Başkanı Mehmet Tahmazoğlu, gözünü Büyükşehir’e dikmişti. İstiyordu açıkça. Zaten nedendir bu Şahinbey ilçesinin topraklarında mı havasında mı bilmiyorum tüm çekişmeler burada yaşanıyor. Dönemin CHP ilçe başkanı Yaşar Ağyüz, partisinden Büyükşehir Belediye Başkanı Celal Doğan ile anlaşamazdı. Sonra 2004 yılında Ömer Can Şahinbey’e başkan oldu, onun da partilisi Asım Güzelbey ile yıldızı barışmadı. En son 2009 da Mehmet Tahmazoğlu geldi o da Asım Güzelbey ile bir türlü iyi geçinemedi. 2014 Güzelbey sonrası Tahmazoğlu önce iyi diyalog kurduğu Fatma Şahin ile yıllar ilerledikçe aralarına karakedi girdi ve bir türlü düzelmedi. Siyaseten ikisi de kerhen de olsa bir araya geldi ama güven ve saygı unsurları bir kenara itildi.
FADILOĞLU TERS KÖŞE YAPTI
Şahinbey’de olanların Şehitkamil ile Büyükşehir arasında yaşanmadığını söylemeliyim. Mehmet Bozgeyik, Metin Özkarslı ve sonrasında Rıdvan Fadıloğlu dönemleri Büyükşehir Belediye başkanlarıyla genellikle diyalog içinde geçti. Elbette ufak tefek pürüzler olsa da Şahinbey’dekine asla benzemedi. Aslında ipin ucu 3. dönem kararıyla iyice koptu. Tahmazoğlu yıllardır hedeflediği Büyükşehir Belediyesine başkan olma hayalini gerçekleştirmek istedi. Tabii bunu alenen değil, kendi yöntemleriyle yürütmek istedi. Benimle de görüştüğünde herkese söylediği gibi büyükşehir için kesin konuştu. Haliyle bunlar Fatma Şahin’in kulağına gelince sıkıntı başladı. Anketler şu bu derken parti genel merkezi zor durumda kaldı. Tabii bunda Mehmet Tahmazoğlu’nun Ankara’da iyi çevre edinmesinin rolü büyük oldu. Bu arada en akıllı stratejiyi Rıdvan Fadıloğlu yaptı. Ben sessiz ve gizlice çalışıyor dediğimde bana ne kadar sitem etse de eğer şu anda tekrar başkan adayı oldu ise, o sitemin haksız olduğunu mutlaka görmüştür. Aslında herkes Tahmazoğlu’nun kalıcı, Fadıloğlu’nun gidici olduğuna inandırılmıştı. Hatta yerine Sait Kirazoğlu’nun geleceği söylenmişti. Anketlerde Mehmet Yılmaz üstte çıksa da AK Partide anketlerden çok karar vericilerin sözü geçeceğinden hepsi bir kenara itiliverildi ve Rıdvan Fadıloğlu ile devam denildi.
BU İKİYÜZLÜLÜKTEN NEFRET EDİYORUM
Evet, bu AK Parti için doğru bir karar mıydı? Onu zaman içerisinde göreceğiz. Ben özellikle ikisini de çok iyi bildiğimden Mehmet Tahmazoğlu ile Fatma Şahin'in bundan sonra asla eskisi gibi olamayacağını düşünüyorum. Burada il başkanı Murat Çetin'in de birleştirici rol oynamaktan ziyade taraf tutar pozisyona girdiği iddiaları ki, son dönemlerde iş aleniyete dönünce partide bütünlük zaafa uğratıldı,
Şimdi adaylar tamamlandı ve tanıtıldı. Elbette sancılar yaşanıyor. Nitekim yapılan tanıtım toplantısına Şehitkamil ilçe başkanı Mehmet Yılmaz, Nizip Belediye Başkanı Mehmet Sarı, İslahiye İlçe Başkanı Mehmet Aslan ve Nurdağı ilçe Başkanı Mehmet Bali katılmadı. Araban ilçe başkanı Kamil Kansey ise açıkça postasını koyarak toplu fotoğrafı girmedi.
Yani daha seçim sathı mailine girmeden AK Partinin tadı yok diyebilirim. Elbette siyaseten birliktelikler olacak, ama asla ve asla eski AK Parti havası olmayacak.
Diğer ilçeleri bir kenara bırakacak olursak, Büyükşehir ve Şahinbey arasındaki sıkıntı kolay kolay düzelmeyecek. Aslında tüm olumsuzluklara karşın yine de büyük bir olgunluk ile ilk adımı Fatma Şahin attı. Her ne kadar adaylığı açıklanana kadar kendi partisi içinde inanılmaz ihanetler yaşasa da bu sıkıntılı döneminde yanında olması gerekenlerin kaçamak davranması asla unutulamaz. Çünkü adaylık açıklamasından önce aleyhinde haberler çıkarıldığında, ulusal medyada acımasız iftiralarda bulunulduğunda, çıkıp ciddi manada bunlara tepki veren olmadı. Ne zaman ki adaylık resmileşti birde baktık ki, o seslerini çıkarmayanlar sahneye çıktı. İşte bu ikiyüzlülükten nefret ediyorum. Çünkü buna benzer olayları ben de yaşadım... Yine de Fatma Şahin gerçekten çok olgun bir kadın, hoşgörülü bir insan. Affedici tarafı asla kindarlığa teslim olmuyor. Bağrına taş basmayı da çok iyi biliyor tabii. Hele o anne benzetmesiyle Gazianteplilere vermiş olduğu harika mesaj, bundan sonra herkesin şapkasını önüne koyması gereken cümlelerle doludur... Sözün özü; bu şehirde siyaseten huzur istiyoruz. Bunun başını da AK Parti çekmeli...
BU BABANIN YERİNDE SİZ OLSANIZ NE YAPARDINIZ?
Allah kimseye evladının acısını yaşatmasın. Biliyorsunuz Ekim ayında bir kaza olmuştu ve GTO eski Meclis üyesi sanayici Mesut Akın’ın oğlu ile arkadaşı ATV denilen motosikletin geliştirilmişi araçla giderken, aradan çıkan bir otomobilin çarpması sonucu hayatını kaybetmişti. Olay yerine gelen ekipler Gaziantep Üniversitesinde görev yapan Prof. Dr. Volkan Kılıçoğlu’nun alkollü olduğunu tespit etmişlerdi ve sonradan tutuklanarak cezaevine gönderilmişti. Baba Mesut Akın önce bir kazadır diyerek acısını içine gömmüştü. Ancak doktorun yakınlarının bir başsağlığı dilemeyişine üzülmüştü. Daha sonraki gelişmeler sonrası üzüntüsü öfkeye dönüşmüş. Çünkü doktorun çevresi raporu değiştirme, kazada kusuru çocuklara yükletme, bilirkişinin farklı rapor yazması konusundaki girişimlerde bulunulduğu öğrenince sosyal medyada adeta isyan etmişti. Diyor ki baba Mesut Akın, “ Bundan tam 102 gün önce oğlum Hüseyin Akın ve Kerim Gündoğan’ın, iki genç fidanın alkollü araç kullanarak ölümüne sebep olan Prof. Dr. Volkan Kılınçoğlu tutuklu olduğu cezaevinde serbest kalmak için her türlü yolu denediğini en başından beri biliyorum. Niyet o kadar kötü ki, vicdanlar o kadar körelmiş ki aradan geçen onca zamanda Kılınçoğlu ailesinden herhangi bir mahcubiyet, özür, taziye girişiminde dahi bulunmadı. Volkan Kılınçoğlu olayda Asli kusurlu, çünkü iki ölüme sebep olduğu kazadan temiz çıkmak için dışarıdaki iş bitiren arkadaşlarını da bu vicdansızlığa ortak edip bilirkişi raporuna kadar müdahale ettiklerini de düşünüyorum. Üniversitede profesör oldukları için her türlü raporu alma, düzenleyebilme, değiştirme güçlerine de sahipler ve bunu da çok iyi becerdiler. Benim tek umudum önce Allah sonra Yüce Türk Adaletinde. Hak ettikleri cezayı almaları en büyük isteğim. Ve inşallah öyle olur’’
Bunları duyunca inanın moralimiz bozuluyor. Yine de bu iddiaların gerçek olmadığına inanmak istiyorum. Umarım öyle değildir. Umarım o bilirkişi vicdanını dinler, umarım rapor vericiler akıllarına kendi çocuklarını getirir. Elbette gözümüz kulağımız bu davanın seyrinde.
HEPİNİZE İYİ HAFTALAR