Sayısız defa vazgeçer insan hayattan. Kimi istediği evi alamayınca kimi sevdiğine kavuşamayınca kimi arzuladığı iş olmayınca kimisi de zaten vazgeçmek için sürekli arar durur bir neden. Kimi kocasından kimi karısından kimi patronundan kimi işçisinden kimi dostundan kimi kardeşinden mutsuzdur. Oysaki en mutsuz oldukları en çok kaçtıkları karşılarında ki kişiyle uğraşırken kavga ettikleri kendileridir de yüzleşmek istemezler, idrak zor gelir. Hep bir bahaneyle kaçışta olan insanoğlu kıymetini bilmediği hayatının hangi noktasında var olduğundan bihaber şikâyet eder durur hep.
Bahane üretmek konusunda öyle başarılıdır ki aynı üretkenliği yeni bir iş geliştirmede kullansa Bill Gates olur çıkar valla. Fakat kolaydır kendinden çok başkasıyla uğraşmak. Kendinde yapamadığın değişikliği ya da gösteremediğin performansı başkasından beklemek kolaydır.
Sözü karşıya söylemek kendine sağır olup, kusuru başkasında görmek kendine kör kalıp ve iyiliği güzelliği karşıdan beklemek katılaşmış arsız bir kalp ile çok basittir ne yazık ki. Zor olanı dene dediğimde devrilen gözlerin kaçan suretlerinde çok gördüm ben aciz bahaneler üretenleri. Ama tabi her şey söylenmiyor bazen yüze. Her şeyi söyleyen birisi olarak bile karşıdakinin kaldırma kuvveti kesiyor önünü, kapatıyor sohbetin şöyle bir derinine inmeyi. Dillendirsen korkup kaçacak öyle çok insan var ki gerçekle yüzleşmekten korkan. Sahte dünyalarının şişirilmiş mutluluklarına hapis olan, yapay bir kurgunun içinde hayatın ve insan olmanın gerçekliğini kaybeden. Öyle çok suret gördüm, nasıl gülmesi gerektiğini bilmeyen.
Ağlamaktan yoksun kalmış gözlerinde matlaşmış insanlığın acı çeken çırpınışlarını gördüm fıtratına hasret. Ve boşa giden ömürler gördüm yaşamanın doğasına aykırı. Ama tuhaftır yaşamasını bilmeden vazgeçer hep hayattan. Gerçekte sahip olmadığı bir şeyden nasıl vazgeçebilir ki insan. Nasıl naz yapar hakkıyla hakkını vermemişken hayatın her bir anına. Nasıl şikâyet eder yaşamanın ne demek olduğuna dair güzel cümleler kurmamış dili. Ve nasıl yüz çevirir hayattan daha hiç gerçekten gözlerinin içine bakmamışken hayatın. Yani hep vazgeçer insan hayattan. Kolaydır suçlamak.
Hayatı, insanları. Kolaydır sorgulamak düzeni düzensizliği. Ama gel gelelim bu işin bir de öteki yüzüne bakmaya dediğimde kilit vurur tüm kapılara da öldürsen açmaz açamaz mümkün değil. Nankördür insan hayata karşı. Hayatın verdiklerini unutur da aldıklarını unutmaz asla. Dolayısıyla hep vazgeçer hayattan. Kısır döngü gibi döner başladığı yere ve kolay olanı seçmek her defasında zor olanı seçmekten daha rahat gelir insana. Ancak farkındalık makine gibi otomatiğe bağlamış bünyelere uğramaz maalesef.
Freni patlamış kamyon gibi gider hazin sona. Hiç yaşamadığı için tam olarak da ölemez asla. Hâlbuki gerçekten yaşayanın ölümü öyle midir? Peki ya, hayat senden vazgeçerse ne olur hiç düşündün mü mesela? Mesela tam açacakken ağzını şikâyete, kitleni verse dilin sonsuza kadar ya da tam haykıracakken tüm isyanını tüm öfkeni ciğerlerini alsa hayat senden?
Ya da yine tam o sayısız bahanelerin ardında gizlenirken bulsa seni hayat, senden vazgeçmek için. Hiç düşündün mü?
Yeter be senin gibi karamsar, kaçak dövüşen, tüketen, nimet nankörü, tembel, emek hırsızı kibir budalasıyla mı uğraşacağım kardeşim dese örneğin.
Ne cevap verirdin canlandı mı kafanda. Yoksa uyuyor musun sen hâlâ? Öyleyse ölüm de sana dokunmaz be kardeş! Zaten hiç uyanmamışsın ki! Senin işin hayatla değil ölümün ta kendisiyle. Dikkat et zira sen hayattan vazgeçerken bir gün o senden geçmesin. Bilirsin bu geçiş seninkilere benzemez. Tek seferdir. Bileti elinde nerede kesileceğini bilmeden gezmenin cahil idraksızlığın da ziyan etme artık hayatı. Kıymet bil ve hakkıyla yaşa. Hadi kalın sağlıcakla.