Mektebindeki talebe dahi olamadığımız, ruh ve fikriyat önderimiz, Mevlâna Celâleddin-i Rumi buyuruyorlar ki; ?Aynı dili değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilirler.?
İçinde ciltler dolusu kitap, dünyalar dolusu duygu barındıran bu müthiş öngörünün derinliğine indiğimizde ise kendi hanemize yazılacak bir alay dolusu ev ödeviyle de görevlendirilmiş olduğunuzu göreceksiniz.
Evet, aynı toprakların üzerinde yaşıyor olmak, aynı havayı tenefüs etmek, aynı sokaklardan geçmek, sizi bu toprakların sayısal çoğunluğu içinde sayabilir ve bu çoğunluk içinde sizi bir yerlere oturtabilir.
Ancak aynı duyguları paylaşmadığınız müddetçe, bu topraklara olan aidiyetiniz her zaman tartışma konusu olacaktır.
Zira toplumsal ortaklık, duyguyla imza altına alınmış birer akitleşme gibidir.
Duygular şiirlerle, türkülerle, yazılı ve sözlü edebiyatın her alanında ortak bir ses armonisine bürünebilir, duygular hüzne, sevince ve kedere delâlet edebilir.
Gereğinde duygular savaşa, öfkeye ve başkaldırıya dönüşebilir. Müfide Ferit?in ?Onlar bir avuçtular, ancak bir avuç Türk?tüler? söyleminde olduğu gibi.
Onlar
Suda balık
Havada kuş
Yerde karınca kadar
Çoktular
Korkak, cesur, cahil
Hakim ve çocukturlar
Ve kahredenki ve yaratanki onlardır
Destanımızda yalnız onların maceraları vardır.
Nazım?ın Kuvva-i Milliye hareketini bayraklaştırdığı şiirlerinde kendi destanını yazan, yaralı, yorgun aç ve kan ter içinde, bitap düşmüş bir halkın milletleşme serüveni var.
Akılla, cesaret duyguların önderliğinde bir senteze vardığında, Türk?ün destanlaşan kurtuluş figürlerinden biri, ancak en önemli ilmeği Antep?i çoktan Gaziantep yapmıştır bile.
Ayıntap?dan Gaziantep?e yürüyen o şerefli süreç ?merasimsiz ağlayan / ve ana avrat küfredenler?in eseridir.
Avamın sonucu belirlediği bu sürecin sonunda hür ve müstakil bir şehir, tebadan yurttaşlığa terfi etmiş bir halk var.
Bu şehrin taş döşeme sokaklarında onların nefesi, cumbalı konakların pencerelerinde geçmişi hayırla yad eden, geleceği hasretle bekleyenlerin ısrarlı bakışları var.
Dün itibarıyla Tuzlucacı Zengin, Tabiat sahibi Kadir Ağa, Abuşzade Mehmet ve Tahir Efendiler, bugün itibarıyla kolonyacı İsmet, Aba güreşçisi Cidetli Deli Memik var.
Bu ne aç bir kuvvet, bu ne emsalsiz bir cesarettir ve delikanlılığın kitabı yeni baştan yazılmaktadır.
Kasabın oğlu Ökkeş Efendi, Yılankırkan, Fayat Ağa, Arıllı Mehmet Ali Çavuş, Kara Kazım bey ve fecr vakti duaya duran beyaz atın üzerinde bir bayrak gibi süzülen Hacı Mamed.
onlar garip ve yiğittirler
lakin, yürekleri bir mangal ateştirler
derviş gönlü gibi gönülsüz
yaşarken iddiasız, belli ve belirsiz
Son sözü söyleyen hep onlardır
dikilmiş fidanın köhne bedenini damara salan,
ağacı çiçeğe veren onlardır.
paylar sofrasında bir tayın hakkı
artmayan, fakat eksilendir
savaşta en önde, payda en arkada
destanlar onlarla başlamasa da
son söz eri onlardır ki
sonunda onlara halk denildi
cümle destanlar onlarla bitendir.
Geçmişe ait o lezzet pınarında bugün de içmek mümkün. Gönül penceresini açık tutarak, bakmayı bilerek, yürüdüğünüz mantık yolunda hislerinizi fazlaca baskı altında tutmadan ve onu gereğinde azad ederek.
Şam tatlıcı Yazıcıklı Memik Ustayı bilenleriniz bilir, bilmeyenleriniz Mehmet Ali Erbil?in ?Çarkıfelek? adlı yarışma programında onu tanıma olanağı bulmuştur diye düşünüyorum.
Memik usta kendi maharetiyle yaptığı Şam tatlılarını yaz kış demeden sokak sokak gezerek el tezgahında satan bu şehrin renklerinden biri.
Ufak tefek yapısıyla oranlanmayacak kadar güçlü sesiyle ve Antep şivesiyle müşterilerini tatlıya davet eder, bu davetin içinde yine Antep?in o emsalsiz şivesiyle çeşit çeşit maniler vardır. Memik?i 20-25 yıldan beri tanırım, önceleri baklava da yapardı. Aradan geçen o uzun yıllara karşın Memik hiç değişmedi. Eski Antep?in sesini soluğunu, bıkmadan, usanmadan bugüne taşıdı.
Her karşılaştığımızda ayak üstü sohbet ederiz. Bir taraftan tatlı satışını yapar, diğer taraftan şakalaşırız.
Görüştüğümüz ilk fırsatta ?Çarkıfelek?te giydiği ve bize ait olmayan o kıyafeti soracağım ona. Memik oğlan nasıl bir oldu bittiye geldide Urfa?ya ait esvaplarla Antep?i temsil etti.
Herşey iyi güzeldi de sanki Urfa Antep?i dürüm etmiş gibiydi. Öznesi Urfa Ambalajında sunulan Antep, Memik?e ait bir endamı temsil etmiyordu.
Memik o anılan objelerden sadece biri, aynı dili konuştuğumuz, aynı duyguları paylaştığımız, Antep?e ait figürlerden ayakta kalan, zamanın sinesinde sakladıklarından.
İşte o duygu yoğunluğudur ki; bizlere varlısıyla yoksuluyla, delisiyle velisiyle, mekteplisiyle alaylısıyla, ekabiriyle avamıyla aynı toplumun üyeleri yapar, anılan bu değerlerle bir millet inşaa olunur.
Bu şehre ruh ve ma?nâ verenlere müteşekkirim.