Oysaki o tamamıyla tanrısaldı ve o ilahların diliydi. Kimilerine göre namus işçiliği, kimilerine göre ise bütün sanatların özü.
O halde bu basitlik niye ? Bu büyük sanatın yüceliği karşısında onun idracıları olduğunu iddia edenlerin bu cüceliği hangi tanımla karşılık bulacak?
Hep ben, varsa da yoksa da ben. merkezli bu düşünce ve anlayış sanatın toplumsallığıyla, sanatçının toplumculuğuyla ne kadar tezat değil mi?
Arzın ortasına kendini oturtan, dünyanın da buna bağlı olarak kendi etrafında döndüğü gibi bir vehme kapılanlar ise ne kadar sanatçı?
Bu şehre dışardan sanatçılar ve kültür adamları gelir. Hemencecik onları alıcı bir kuş gibi kaparlar. Aman kimseyle görüşmesin, bizden başkasını tanımasın. kabilinden bir bencillikle cendereye aldıkları misafiri, yanlış, kısıtlı ve art niyetli bilgilerle donatarak gerisin geri postalarlar.
Ne olacak? Bundan umdukları medet şu ; Yazar, şair ya da bir kalem erbabı olarak sadece kendileri bilinecek. Bu çapsızlık onları yazar ya da şair yapacak. Diğerleri onların gölgesinde serinleyecek.
Böylesi bir ucuzluk dünyanın neresinde var? Bir kere bu anlayış hayatın doğasına da, sanatın ve bilimin realitesine de aykırı.
Kimse birilerini gölgeleyerek Sultan-üs Şuara olamaz. Körler sağırlar, birbirini ağırlar. misali birbirinize yazdığınız ucuz methiyelerle ancak karpuz kadar bir dünya inşa edersiniz o kadar.
Kafa karışıklığınız ve yarattığınız zihin bulanıklığı, duracak yeri bilmeyenlerin kimlik ve mensubiyet sorununa tekamül ederken, bu hazin tablodan ise asla dik duruşlu bir şahsiyet çıkmayacağı görülecektir.
Bu manada her zaman ifade ettiğim gibi, kimseyle yarış halinde değiliz, kimse bizim rakibimiz de değil.
Muhsin İlyas SUBAŞInın tespitleri satır başlarıyla değindiğimiz kimlik arayışının aslında, ben kimim? sorusuna cevap sayılacağı ve kimlik inşasınında ta kendisi olacağı aşikar.
Kulak verelim. .....edebiyatımızda kimlik problemi, edebiyatçının günlük meselelere kendisini teslim etmesiyle başlamıştır. Derin bir geçmişten beslenerek kendimize göreliği ön plana alan gelecek için yürüme yerine, edebiyatının merkezinde kendisini koyan şair ve yazar, bugünkü sıkıntılarımızın ana sebebini oluşturmaktadır. doğru söze ne hacet.
Kendinize üç numara büyük gelecek olan eğreti kimliklerin peşinde koşarak kendi kimliğinizi inşa edemezsiniz. Bu durum bir kimlik arayışı bile değil. Olsa olsa tam anlamıyla bir bocalamadır. Zira arayış ve inşa süreci kendinize ait değerler ve mensubiyetler dairesinde olur.
Şovmenliği üretkenliğin yerine ikame eden sığlığın ve tek düzeliğin dayandığı popüler sayılma istem ve arzusu zaman içinde bambaşka bir kimlik buhranını önünüze koyacaktır.
Bu sorun salt Gaziantepli şairleri değil, bütün Türkiyeyi kuşatacak olan bocalamanında kendisi olacaktır.