“Türkiye Barış Meclisi”nin Ankara'da yapılan 2. oturumuna ait 20.11.2007 tarihli sonuç bildirgesi
elimde mevcut.
Birde aynı meclisin yereldeki ayağı olan “Gaziantep Girişimi”nin “Çağrı Metni”ni karşılaştırıyorum.
Genel hatlarıyla hemen hemen aynı konulara temas etmekle birlikte oradaki yaklaşım ve üslup farı hemen kendini ele veriyor.
“Gaziantep Girişimi”nin “Çağrı Metni” daha makul ve mantıklı temalar içerirken, aynı meclisin Ankara çıkışlı “Basın Bülteni” daha uçuk ve izafi kavramlarla mevcut ayrışmayı daha da keskinleştiren, aradaki yapay uçurumları derinleştirmeyi amaçlayan ifadelerle doldurulmuş tek taraflı bir bakışın ürünü olarak ortaya çıkıyor.
Gelinen bu noktada; Ankara-Gaziantep hattındaki bu üslup ve kavrayış farkı Basın Bülteni' olarak ortak bir aklın ürünü ise “Barış Meclisi” adı altında birincil görevi DTP'yi savunmak gibi kabullenilemez bir yanlışa yönelimin Gaziantep ayağından nasıl bir detek çıkmıştır? Doğrusu merak ediyorum.
Zira “Türkiye Barış Meclisi, Gaziantep Girişimi “ üyelerinin içinde çeşitli mesleki, sosyal ve siyasal gruptan değerli dostlarım var. Onların iyi niyetinden kesinlikle şüphem yok. Ancak diğer isimlerle olan tezat beni birkez daha düşünmeye sevk ediyor.
20.11.2007 tarihli bu “Sonuç Bildirgesi” ne bu aklı selim dostlar nasıl imza koymuşlardır?
Sözkonusu bu 2. toplantıda “Gaziantep Girişimi” ne üye gruptan kimler katılmışlardır? Metni birebir görerek ve tesbitlerin üzerinde sağlıklı bir şekilde muhakeme kurarak, ortak bir akılla kamuoyuna duyurulan bu metni oluşturmuşlar mıdır? Herhangi bir görüş farkı oluşmuş mudur? İmzalarından imtina edenler olmuş mudur?
Zira kin ve garez tohumları Evangelist-siyonist ortaklığının AB konsorsiyumu ile birlikte atılmakta, yerli taşeronlar tarafından ise sahnelenmektedir. İHD'nin PKK'nin legalitedeki alt birimi gibi çalıştığı düşünüldüğünde, Barış Meclisi'nin DTP'nin avukatlığına soyunmasını sürecin aynı yöntemde ısrarla devam ettiği görülmektedir.
Halbuki barış salt bir kesimin istem ve arzularının değil bütün kesimlerin mutabakatına dayanan ve ortak aklın tabana yayıldığı anti-emperyalist bir duruşu simgelemelidir.
Ancak, tersine bir şekilde emperyalizmin palazlandırdığı bir grubun barış adı altında savaş çığırtkanlığı yaptığı, hem suçlu hemde güçlü olunan bu namüsait süreçte, “barış” ne yazıkki çoğu zaman “savaş” demekle eş değer anlamlar üretebiliyor.
“Barış Mitingleri”nde bölücü örgüt bayraklarıyla “barışa tarafız, savaşa hazırız” sloganları ne anlamlar içermektedir? Bu dövizlerin derinliği kimleri hedeflemektedir?
Barış diyenler, karşılığında savaşı ve iki hasım gücü tescil ettiklerini ve nasıl bir oyunun malzemesi olduklarını biliyorlar mı? Barış masasına kimleri, hangi yetkiyle oturtacaklarının ayırdında olmadan salt sloganlaşan feryat, fian bağrışmaların, duygu seline kaptırdığı yüzbinlerin sırtından elde edilecek siyasal rant kimlerin işine yarayacak? Hesabı yapılmış mıdır? Sözkonusu “Basın Bülteni” nin ilerleyen pasajlarında salt DTP üzerinde estirilen baskıdan ve siyasal linçten bahsedilirken. Yakılan, yıkılan, taşlı, sopalı saldırılara uğrayan CHP, MHP, AKP partı binalarından hiç söz edilmiyor.
Sürecek...