Önce kısa bir Suriye girişi yapayım... Suriye’de işler nasıl gidiyor derseniz ortada büyük bir bilinmezlik var derim. Rejim ve devlet sistemi nasıl olacak bilemiyoruz, çünkü önümüzde büyük bir bulut kümesi var. Ama özellikle Alevi ağırlıklı Lazkiye bölgesindeki görüntülere bakılınca “eyvah ki eyvah” diyoruz. Zaman ne gösterir bilemiyoruz, iyi kötü bunu nasıl olsa göreceğiz. Umarım bu ülkedeki Alevi vatandaşlar kıyıma uğramaz... Türkiye açısından şimdilik kazanç gibi gözüken gelişmeler için PYD’nin bulunduğu Kuzey-Doğu Suriye’de işlerin hiç te kolay olmadığını görmekte zorlanmıyoruz. Dün İsrail Dışişleri Bakanının açıklaması zaten Türkiye’nin, Kürtlerin olduğu bölgeden elini çekmesi gerektiği yönündeydi. Amerika'dan da böyle sesler gelmişti. Yani inanır mısınız ne şimdilerde söylesek boş. Benim tek derdim daha önce de yazdığım gibi bu ateşin kıvılcımlarının ülkemize, hattı sınır şehirlerimize ve en yakını Gaziantep’e sıçramaması. Çünkü bu işler o kadar seri oluyor ki... Düşünün 2-3 ay önce Halep ve Şam’ın bu kadar kolayca alınması hangimizin aklına gelirdi? Böyle zamanlarda hep 2015 yılında İslahiye Çadırkentte konuştuğumuz Suriyeli zengin bir toprak ağasının sözleri aklıma gelir... Bana üzgün şekilde“sakın ola ki bize bir şey olmaz demeyin. Çünkü Suriye'de çatışmalar başladığında biz de öyle demiştik. Şimdi malımız mülkümüz paramız arabamız her şey gitti ve canımızı zor kurtarıp geldiğimiz burada çadırda kalıyoruz” demişti. Onunla ilgili geçmişte yazmıştım zaten ama aklımdan hiç çıkmıyor inanın...
KİM DERDİ BUNLARIN OLACAĞINI?
Gelelim son haftalarda ve en sonunda İmralı'da Abdullah Öcalan ile buluşmaya kadar giden meseleye... Kürt sorunu Türkiye’de uzun yıllardır maalesef çözüme ulaştırılamayan en büyük mesele olmuştur… Bu coğrafyada birlikte yaşıyoruz ama onlarla ilişkimiz bir türlü realiteye dönüşmedi. PKK devreye girince yüzlerce askerimiz şehit edilince zaten tümüyle ipler koptu. Ama PKK ile ilgisi olmayan milyonlarca Kürt halkının belirli haklara sahip olması gerçeği bir türlü kabul edilemedi. Ülkemiz çok zor evrelerden geçti. Hep öfke hep öteleme hep yok sayma düşüncesi hakim oldu. Bu yönde adım atmak isteyenler ise hain ilan edildi. Şimdi hiç kimsenin ihtimal vermediği gelişme yaşandı. MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’ı meclise davet etmesinin ardından yaşanan gelişmeler ve son olarak DEM Parti Van Milletvekili Pervin Buldan ile İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, PKK lideri Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmeye ilişkin yazılı açıklamasına şahit olduk. Söz konusu parti MHP olunca kimse de fazla ses çıkarmadı. Çünkü nihayetinde MHP Kürt konusuna farklı bakıyor PKK ile bağlantıları olduğu gerekçesiyle sert bir muhalefet yapıyordu. Ama aniden her şey tersine döndü ve iş yeniden İmralı'ya gidip Öcalan ile görüşmeyle sonuçlandı.
CELAL DOĞAN'A KIZIP TEPKİ KOYANLAR ŞİMDİ NE DİYECEK?
İşte bu gelişmeleri gördükçe aklıma nedense hep Celal Doğan gelir. Bir dönem mecliste Kürt meselesini her yönüyle ele alan, hatta o zamanın Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile de görüşen Celal Doğan, o dönemki öngörüsü sonrası adeta hain ilan edilmişti. Hele HDP Milletvekili olunca neler söylenmemişti neler. Ne var ki zaman Celal Doğan’ı haklı çıkardı. Çünkü Celal Doğan gerek mecliste gerekse televizyon ve gazetelerde ısrarla Kürt sorunu üzerinde konuşmalar yapmış ve “Kürt sorununun temel aktörlerini bilmeden ve muhatap almadan harekete geçmek doğru değil. Kürt hareketinin gerçeklerinden birisi Abdullah Öcalan’dır. Bir başka gerçeği Kandil, bir başka gerçeği Avrupa diasporası ve bir başka gerçeği de HDP’dir. Bu dört ayağın meseleye bakışının özünde bir farklılık yok. Temel farklılık kullanılan metotlar, soruna yaklaşımındaki çözüm tarzlarıdır. Bu nedenle bu dört ayağın demokrasi kalitesinin yükselmesinde ve Kürt sorununun çözümünde mutabık kalacağı inancındayım. Tabii ki sorunun çözümü parlamentodur, tabi ki parlamentoya bağlı kalarak çözmek gerek ama asıl aktörleri muhatap almadan çözüme ulaşmak mümkün değildir. Bu yönüyle bugün Abdullah Öcalan’ı muhatap almadan çözümü sağlayacağını düşünmek doğru değildir” demişti. Sonuç; şimdi Sayın Devlet Bahçeli tıpkı Celal Doğan gibi hareket ederek bu sorunu çözme konusunda önemli adım atmıştır. Doğru da yapmıştır. Çünkü artık bu sorunun bitirilmesi gerektir. CHP bu işi çözemezdi, işte Celal Doğan şu sözlerle onu da ifade etmişti:
“CHP’nin Kürt sorunuyla ilgili ortaya koyduğu çözüme baktığımızda Kürtlerin demokratik haklarına değil, kültürel haklara vurgu yaptığını görüyoruz. Halbuki Kürtlerin bu coğrafyadaki talepleri sadece kültürel haklar değil. Bu konuda zaten şimdi anadilde konuşma, anadilde propaganda yapma, Kürtçe TV yayını, seçmeli derslerin verilecek noktaya gelmesi, belli üniversitelerde Kurdoloji enstitülerinin kurulması, kültürel hakların bir kısmının eşit değil cüzi olarak verildiğini gösteriyor ama Kürtler’in taleplerinin bu olmadığını herkesin bilmesi gerek”
Evet, bu kadar büyük öngörü 2024 yılında gerçekleşmek üzeredir…
FATMA ŞAHİN’İN AKILLI SAAT FİKRİNE ALKIŞ
Ailesinde yakınlarında hatta anne babalarında Alzheimer (okunuşu Alzaymır olan) bu hastalığı olanlar ne demek istediğimi çok iyi anlayacaktır. Çünkü ben tam 10 sene boyunca babamdan bilirim. Hatırlayanlarınız olabilir, şehrimizde bir mahallede evin gelini rastgele işeyip söz dinlemeyen kayınbabasını dövmüştü. Gazetelere haber olunca, sorunu bu köşede gündeme getirmiş ve babamı anlatırken, “o gelin kızımıza da sakın öfkelenmeyin çünkü o bu hastalığı bilse öyle şey yapmazdı” demiştim. Ardından Sayın Fatma Şahin’e çağrıda bulunmuş ve Alzaymır hastaları için bir bakım ve eğitim evi kurulması tavsiyesinde bulunmuştum. Allah var o dönemin Sağlık Daire Başkanı Serdar Tolay hemen benimle irtibata geçmiş ve ortak bilgi alışverişinde bulunmuştuk. Ardından Sayın Fatma Şahin bu fikri benimsemiş ve Bülent ve Beyhan Uslu kardeşlerle ortak hareket edilerek şimdiki adına 2018 yılının 14 Mayıs tarihinde MORAL EVİ denilen merkez hayata geçirilmişti.
BABAM HASTA İKEN NELER YAŞADIK NELER
Şimdi Alzaymır hastaları için harika bir adım atıldı. Hepsine akıllı saat verildi. Bu akıllı saat ne demek bilir misiniz isterseniz bir geçmişe gidelim o zaman daha iyi anlaşılacaktır. Rahmetli babam sürekli kaybolurdu, tabii o zamanlar cep telefonları filan yoktu. Büyük bir panik içinde babamı arardık, hatta bazen günlerce bulamazdık. Hafızada unutkanlık başladığı için Babam da ne evinin adresini ne de bizleri hatırlardı. Bazen üstüne işer bazen üzerindeki kıyafetleri atar sokaklarda gezerdi. Yani korkunç şeyler olurdu. Halen birçok ailenin bunları yaşadığını biliyorum. Kimileri utanır kimileri aman kimse duymasın diyerek evden çıkarmaz anne babalarını veya dedelerini…Bazıları ise MORAL EVİ’ni öğreniyor ve büyüklerini oraya götürüyor. Moral evi mükemmel çalışıyor. Tüm görevliler hastalarına şefkatle bakıyor, büyüklerimiz orada çeşitli eğlence ve oyunlarla vakit geçiriyor. Ama bazen dışarı çıktıklarında o kriz başlıyor ve ne evine ne de moral evine gidebiliyor. Adını bile unutarak sokaklarda başıboş gezip duruyor. Haliyle ailesi ulaşamayınca büyük panik yaşıyor. İşte bu soruna Sayın Fatma Şahin çözüm buldu ve çözümü şöyle anlattı:
"Alzaymır, çağımızın hastalığı. O kadar zor bir dönem ki hem yaşayan için hem de yakın çevresi için. O yüzden teknolojiyi kullanmamız lazım. Kaybolma tehlikesine karşı bu teknolojiyi kullandığınızda, bu saat bir alan belirliyor ve bu alanın dışına çıkıldığında yaşlılarımızı uyarıyor. Ailelere de bilgi veriyor. Güvenli alan oluşturuyor sizlere. Kendini güvenli hissediyorsun. Bu saatleri küçük bir makine gibi görmeyin, aile rahat ediyor, ana baba rahat ediyor, evlat rahat ediyor”
BU KADAR HAYIR DUASI SAYIN ŞAHİN'E YETER
Evet, bu akıllı saatler Hastaların kaybolma ihtimaline karşı güvenlik açısından çok önemli. Çünkü GPS özelliği sayesinde hastaların bulundukları konumu haritalar üzerinden ailelerin telefonlarına yüklenen uygulama ile takip etmesini sağlıyor. Cihaza tanımlanan 3 acil durum numarası, olumsuz herhangi bir durumda akıllı saatte bulunan yardım tuşuyla sırayla aranıyor ve uygulamaya bildirim gönderiyor. Bunları teknolojinin nimetlerine bin kere şükür ediyoruz. Hadi biz göremedik yaşamadık ve büyük çileler çektik, ama bundan sonra hiç değilse aileler ve hastalar geçmiş dönemde büyüklerimizin yaşadığı sıkıntıları yaşamaktan kurtulacaktır. Bir kez daha tebrikler Sayın Fatma Şahin…Bu kadar hayır duası size yeter…
HEPİNİZE İYİ HAFTALAR