Bütün bunlara ilaveten günümüzde gastronomi olarak daha şatafatlı bir söylem biçimiyle karşılık bulan yemek kültürü ve yeme alışkanlığı cabası.
Anteplinin acılı, tatlılı yeme kültürü bu yolla önce damağına sonrasında ise diline vurur. Bu nedenle ‘Antep Ağzı’ şirmendir.
Binlerce yıllık bir tarihsel ve sosyal birikimin ürünü olan “Antep Mutfağı” orijinalitesinin yanında ihtişamını da korumaya devam ederken.
Beyranı, yuvalamayı, baklavayı, alaca çorbayı vedahi envayi türlü tadı başkaca sofrada bulamazsınız.
Antepli’nin çiğ köftesi, ne Adıyaman’a ne de Urfa’ya benzemez.
Taklitlerinden sakınınız, zira bizim çiğ köftemiz tabir yerindeyse sakız gibidir. Bu tadı alan bir daha Urfa ya da Adıyaman yemez.
Söz yerindeyken; Ya paçamız, yaygın söylem biçimiyle kellemiz.
“Gaziantep27” gazetesinin müdavimlerinden Yakup Melek’le söyleştik.
Kimdir Yakup Melek derseniz?
Suya Batmaz Mahallesi, Şehitler Caddesi’nde “ŞENBABA” paça salonunu işleten lezzet ustası diyebilirim. Üç kuşak Kelle - Paça salonu işleten YAKUP MELEK lezzetin sırrını yine üç başat malzemeyle özetledi.
Erkek koyun kellesi, böbrek yağı ve olmazsa olmaz olarak ilikli kemik. Karabiber, halis pul biber ve sarımsak bu yemeği tamamlayan, soğuk ve serin havaların doğal enerji deposu.
Kellenin suyu oldukça besleyici, doğal kolojen ve antibiyotik. Özellikle gelişmekte olan çocuklar ve gençler için vazgeçilmez bir besin.
Deri altına kadar nüfuz eden bileşimiyle cildi besliyor. Demedi demeyin. Sizi güler yüzüyle karşılayacak olan Yakup Usta’ya uğramayı da ihmal etmeyin diyorum.