Gaflete, dalalete ve hiyanete varan beceriksizliğin ve iş bilmezliğin Türkiyeyi getirdiği nokta ortada.
Bu durum okyanus ötesindeki baykuşlarla, Brükseldeki şaşkalozların 13 yıllık bu namüsait sürecin icracıları eliyle al takke, ver külah becerdikleri iltifata tabi marifetlerinden başkaca birşey değil.
Etrafı düşman deniziyle çevrili bir ada ülkesi haline gelen Türkiye, giderek irtifa kaybeden devlet yapısı başta olmak üzere, kaderine razı edilmiş bir millet gerçeğiyle de kendisine reva görülen manzarayı tamamlıyor.
Oysaki Büyük Halaskar bize Yurtta Sulh, Cihanda Sulh şiarıyla yürümeyi öğretmiş, bu öğretinin yanına ise, Türkler bütün medeni milletlerin dostudur ifadesi eklemişti.
Bizler ise bu ifadenin yanına küçük bir parantez açmış, açılan o aralığa ise Aksi gerekmedikçe yazmıştık.
13 yılda politik zekadan ve rasyonaliteden hızla uzaklaşan Türkiye, mezhepçiliğin karanlık dehlizlerinde oynadığı köşe kapmacanın sonunda giderek sıradanlaşan ve orta çağın karanlığını Cumhuriyetin aydınlığına tercih eden 2. sınıf bir Ortadoğu devletine dönüştü.
Bunların nedenleri ve niçinleriyle ilgili olarak günlerce konuşabilir, ciltler dolusu yazabiliriz.
Ancak olabildiğince kısa, doğrudan ve tali unsurları teğet geçen bir ifade şekliyle bu analitik çözümlememizi multak kaideye oturtmak zorundayız.
SUNNİ HİLALİ ÜTOPYASINDAN, Şİİ HİLALİ REALİTESİNE
13 yıllık bu acaip politikanın sonunda zoru başaran Türkiye, ABD ile Rusyayı birleştirerek bir taraftan Kürdistanı inşa eden süreci tetikliyor, diğer taraftan ise kendi toprak bütünlüğüyle ilgili her türlü riski üretiyor.
Rusya ile yaşanan son uçak düşürme kriziyle birlikte güney sınırımızda güçlü bir düşman kazanmayı başaran bu yanlış politika, Acemistandaki mollalar yönetimiyle Moskovadaki yeni çarları birleştirmiş, Tayyipizmin sünni hilali ütopyası karşısında şii hilali realitesini bulmuştur.
YENİ ÇARLARIN BİTMEYEN KİNİ: KÜRT KARTI
Türkiyeye karşı her türlü yaptırımı seviyesiz bir şekilde uygulayan teneke devlet, doğrudan iç işlerine müdahale sayılabilecek bir yaklaşımla Kürt kartına müracaat edebiliyor.
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaşın son Rusya temasları bu gerçeğin öne çıkan ayrıntılarıyla doludur.
Hulbuki olması gereken, önceden planlanmış bir gezi dahi olsa Rusya - Türkiye ilişkilerinin oldukça kaygan bir zeminde akibetine koştuğu bu zamansal geçiş karşısında, Demirtaşın ve HDPnin bu geziyi iptal etmesi Kürt - Türk birlikteliğinin tarihsel konumu açısından bölgeye ve dünyaya taşıyacağı mesaj çok farklı olacaktı.
Ancak salt duyguyla yönünü tayin etmeye çalışan bu güruhta o şuur ne gezer.
Kaldı ki, aynı Demirtaş Moskovada Türkiyeyi Ruslara şikayet etmekle kalmamış, Rus istihbaratıyla Türkiyenin dibinin nasıl oyulması gerektiği konusunda karşılıklı olarak bilgi teati etmiştir. Kürt - Rus iş Konseyi açılışıyla bu mesum ilişkiler yumağı çağ atlamış.
Lavrovun gazıyla Öz yönetim ve Özerklik taleplerini, hendekli mücadalenin PKKlı uzantılarını tebrikle sürdüren HDP ve Demirtaş, toplumda iç tehdit ve iç düşman algısının oluşmasında hak ettiği unutulmaz bir paye kazanmıştır.
İşte Türkiye partisi dediğiniz PKK uzantısı, işte kardeş dediklerinizin marifetleri.
Siz dışırdan, biz içerden Türkiyenin anasını belleriz diyenlerin duygularına tercümanlık eden saçları biryantinli şirin oğlan, ağzından çıkanı kulağı işitmeyecek bir ruh haline tutsak bir şekilde.
Korkunun ecele faydası yok diyor. Bu sözlerin mealinde ise korkması gereken Türkler ve elbette eceli gelen Türkiye var.
Ancak aynı Demirtaş ve HDP bilmiyor ki, bu coğrafyada en son korkması gereken Türklerdir.
TOPLUMSAL MAKASIN AÇILMASI, DOĞAL SELEKSİYONUN ZARURETİ
AKP ve HDPnin kaşıya kaşıya kangren ettiği, ip ilmek tutmayan bu mesele bütün şehirlerin kirlerinden temizleneceği ve herkesin dedelerinin doğduduğu topraklara döneceği o kaçınılmaz akibete doğru hızla sürükleniyor.
Son DTK Çalıştayının nihai sonuç bilgirgesinin yaydığı ağır tezek kokusu, karşı panzehirini oluşturmuş ve hiç bir toplumun sonsuza kadar tolere edilemeyeceği gerçeği iyice belirginleşmiştir.
Bu durum Anadolu coğrafyasının karşı karşıyya kaldığı bu tarihsel virajda kendini doğal seleksiyona bırakmaktar başkaca bir çaresinin olmadığını ortaya koymaktadır. Zira toplumsal makasın bir daha kapanmamak üzere açılması, ayıklanmayı hasıl eden koşulların zaruretini işaret etmektedir.