İç savaştan kaçarak Türkiyeye sığınan Suriyelilerin en yoğun yaşadığı şehirlerden biri de Gaziantep.
Hiçbir engelle karşılaşmadan sınırı geçiyor ve kontrolsüz bir şekilde çoğalıyorlar. Nereye gitseniz Suriyelilerle karşılaşıyorsunuz, her meslek grubunun içinde onlar var.
Kural ve kaide tanımıyorlar. Züccaciyeci dükkanında dolaşan fil misali herşeyi yakıp yıkıyorlar. Trafikte sorun yaratıyorlar, kavgaları, dövüşleri bitmiyor. Yüksek ses, gürültü kirliliği hak getire.
Her türlü sapkınlığa eğilimleri ve bu tür vakaların istisna olmaktan çıkarak alışkanlığa dönüşmesi toplumu germeye yetiyor.
Türkler, tarih boyunca felaketlerden, zulümden ve savaştan kaçanlara, merhamet göstererek onlara kucak açmış ve o kitleleri misafir etmiş bir millettir.
Çoğu zaman bağrında sinlenen bu tür harici unsurların yaydığı negatif enerjiyi ve olumsuzlukları büyüklüğünün ve azametinin gereği olarak bağışlamayı bilmiştir.
Ancak giderek dağdan gelip, bağdakini kovar bir hale bürünen Suriyelilerin varlığı, misafirlikten, disiplin altına alınması gereken göçmenliğe doğru evrilmektedir.
İç savaştan kaçışın ilk dönemlerinde kamplarda yaşanan hadiseleri hatırlayalım. Askerlerimiz tartaklanmış, polislerimizin silahlarına el konulmuş, Türk bayrakları indirilerek kamplara Suriye bayrakları asılmıştı.
Yine bu kamplarda ikram edilen yemekleri beğenmeyen Suriyelilerin yemekhaneleri savaş alanına çevirmesinden tutunda kendi aralarındaki kavgalara varıncaya kadar yaratılan huzursuzluk dalga dalga Suriyelilerin yerleştiği her şehirde sıradanlaştı ve olağan hadiselerden sayılmaya başlandı.
Ahlaksızlık ve akıl dışı cesaret neredeyse Suriyelilerin ortak özelliği haline geldi. Halbuki yabancı bir ülkenin toprağına sığınan her millet bir cam parçası, o ülkenin yerli halkı ise bir taş kütlesidir. Camın taşa çarpması sonucu tuzla buz olması kaçınılmazdır.
Ancak Suriyeliler bunun tam tersini gerçekleştirmek istiyorlar. Türkler cam, Suriyeliler ise taş.
Adanada yaşanan son vakada Buradan ya siz gideceksiniz, ya da biz. Biz gitmeyeceğimize göre, siz gideceksiniz sözleriyle Adanalıları Adanadan kovacak kadar akıl dışı bir şekilde cesaret toplamak hangi mantıkla izah edilebilir ?
Huzursuzluğun hat safhada olduğu şehirlerden biri de Gaziantep. Yaşanan olaylar ve karşı tepkinin tetiklenmesiyle ilgili olarak mikrofonların karşısına geçen Gaziantep valisi Erdal Ata tansiyonu düşürmeye yönelik bir dizi açıklama da bulundu.
Vali Atanın iki ayrı konuşmasında parmak bastığı Gaziantepte ki Suriyeli olgusuna yaklaşımı Suriyelileri fazlasıyla memnun etmiş ancak Türkleri ise daha tedirgin bir hale getirmiştir. Bakın Gaziantep valisi ne diyor.
1) Suriyelileri zorla göndermemiz imkansız. 2) Suriyelilerle birlikte yaşamak zorundayız.
Suriyelileri aklamaya yönelik bu iki ayrı konuşmanın satır aralarına yerleşen, temel devlet algısı, toplumun algısıyla örtüşmüyor.
Gaziantep valisinin çam deviren bu sözleri, Türk toplumunu kucaklamanın ve onun taleplerine çözüm üretmenin oldukça uzağında.
Suriyede savaş henüz sona ermedi, bu bir realite. Suriyelilerin ise misafirliği bir müddet daha sürecek gibi. Bu göçmen kitlesinin Gaziantepte ve diğer şehirlerde kontrolsüz, kuralsız, kaidesiz ve yasa dışı bir şekilde, ucu açık ve sonsuza kadar bu topraklarda ikameti söz konusu olamaz.
Dünyanın hiçbir yerinde böylesi bir ucuzluk söz konusu değildir. Girdikleri her iş kolunda ayrıcalıklı bir zümre gibi muamele görenlerin ve bu yolla haksız rekabete neden olanların böldüğü ekmek, Türklere ait olan rızıktır.
Vergiden muaf, belgesiz ve bedelsiz iş yerleri bir pıtrak gibi çoğalmakta, bu girişimler şehrin reel ekonomisinde Türklerin aleyhine bir durum yaratmaktadır.
Vali Atanın Türk toplumunu infiale sürükleyen konuşmasındaki bir diğer konu başlığı ise Suriyelilerle birlikte yaşama zorunluluğudur.
Kevgire dönmüş sınırlardan elini kolunu sallayarak geçtikleri ülke Suriyelilere vatan olamaz. Vatan, bedeli kanla ve canla ödenmiş topraklar için bir sonuçtur. Tıpkı millet olgusu gibi. Türkler bu toprakları, bütün varlıklarını bu yolda harcayarak kendilerine vatan yaptılar.
Aslisi olduğu ve her daim külfetine talip olduğu bu toprakların egemenliği sadece Türk milletine aittir. Türkler hiçbir tali unsurla ve göçmen kitlesiyle Türkiyenin egemenliğini paylaşmak niyetinde ve zorunda değildir.
Gaziantepliler, AKP hükümetinin ihanete varan yanlış bölge politikasının kurbanı olmuştur. Türkiye ise Batılı ülkelerin taşeronluğunda komşu ülkelere terör ihraç eden bir konuma itelenmiştir. Gaziantep halkının bu namüsait sürecin yaydığı negatif enerjiyi sineye çekmesi beklenemez.